14 Ekim 2013 Pazartesi

Pi’nin Yaşamı: “İnsanın Hakikat Arayışı”

İnsanın inanmaya duyduğu ihtiyacı olanca sadeliğiyle beyazperdeye yansıtıyor Pi’nin Yaşamı. Bu bakımdan ‘arayış’, filmi en iyi tarif eden kelime belki de. 


İslam düşüncesinde yaratılışı itibarıyla en mükemmel olan insan, aynı zamanda kıymet olarak da en değerli varlık. Allah (cc) insanı, minyatür bir dünya olarak yaratmış. Fakat ona atfedilen bu üstünlük ve değer, ancak gayesine uygun bir şekilde gerçekleştiği takdirde bir anlam kazanıyor. Aksi takdirde onun, diğer mahlûkattan bir farkı kalmadığı gibi onlardan daha da aşağıya inebiliyor. Bu senenin izlenmeye değer yapımlarından biri de Pi’nin Yaşamı (Life of Pi). “Yukarıda söylenenlerin bu filmle ne alakası var?” diyebilirsiniz. Aslında çok alakası var. Nedeni açıklamadan önce, filmin hikâyesiyle ilgili birkaç kelam edelim dilerseniz.

Hindistan’da gayet rahat bir şekilde çocukluğunu sürdürür Pi Patel. En büyük eğlencesi ise babasının hayvanat bahçesinde zaman geçirmektir. Zaman ilerledikçe ülkenin ekonomik ve siyasî ikliminde yaşanan değişimler, ailesiyle beraber göç etmesine sebep olur. Hayvanat bahçesindeki tüm hayvanlar ile birlikte büyük bir gemiye doluşan Pi ve ailesinin Hindistan’dan Pasifik’e uzanan yolculuğu da böylece başlamış olur. Fakat evdeki hesap çarşıya uymaz. Oldukça şiddetli bir tufan gelip o devasa gemiyi batırır. Kazadan sadece Pi sağ çıkar. 15-16 yaşlarındaki Pi, bir zebra, orangutan, çakal ve kaplan (nam-ı diğer Richard Parker) ile kendini bir filikaya atarak kurtarır. Pasifik Okyanusu’nun ortasında birkaç hayvanla baş başa kalan Pi, bir yandan yaşam mücadelesi verir, diğer yandan gerçek anlamda yalnızlığın ne olduğunu anlar.


Bugün modern bilim, insanın biyolojik ve psikolojik yapısı hakkında çok ileri bilgiye sahip. Fakat yine de bir şeyler hâlâ eksik. Özellikle gelişmiş toplumlarda insanın; kendisi, evrendeki yeri ve akıbetinin ne olacağı gibi birçok soruya cevap bulamaması ve büyük bir yalnızlığa mahkûm olması bunun en büyük göstergesi. Bu noktada Pi’nin bir akşam ailesiyle yemek yerken babasıyla aralarında geçen konuşma, önemli bir yaraya parmak basıyor. Sahne şu; Pi’nin akşam yemeğine dua ederek başlaması, bilimsel kurallara sıkı bir şekilde bağlı ve pozitivist olan babasının dikkatini çeker. Bunun üzerine babası Pi’yi, bunları bırakıp reel düşünce ve bilimi öğrenmeye davet eder. Pi ise direterek kendi yolunu kendi çizer. Günümüz insanının inanca duyduğu açlığa oldukça etkili bir şekilde işaret eden bu sahne, Hz. İbrahim’in (as) bıkmadan ve usanmadan kendisini Yaratan’ı bulmaya çalışırkenki arayış sürecini akla getirmiyor mu sizce de?


Semboller okyanusunda hikmet arayışı

Filmin ikinci kısmında Pi’nin ailesiyle çıktığı gemi yolculuğunda o devasa dalgalara maruz kaldıktan sonraki yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Bu dakikadan sonra film, adeta bir semboller denizi içerisinde yüzüyor. Bir filika ve içerisinde birkaç hayvanla beraber açık denizde tek başına kalan genci artık daha zorlu bir sınav bekliyor. Bu sınav içerisinde en zorlu kısım ise, filikada beraber yaşamak zorunda kaldığı kaplanla yaşadıkları şüphesiz. Kaplanın kendisini öldürmemesi için büyük çaba harcayan Pi, ilk olarak kendine ayrı bir sandal yapar. Bunun gibi daha birçok önlem alır. Ama en sonunda kaplanı eğiterek onunla beraber yaşamayı öğrenir. Eğer kaplanı bir sembol olarak düşünürsek, tereddütsüz akla gelen ilk şey, onu ‘Nefs-i Emmare’ ile özdeşleştirmek olacaktır. İnsan yalnız kaldığında, nefsinin ona oynadığı oyunlar daha cazip gelir, onu ehlileştirmek zorlaşır. Fakat onu eğitip, onunla birlikte yaşamayı öğrendiğinizde, hakikate ulaşma adına önemli bir adım daha atmış olursunuz. Bu bakımdan kaplan, Pi’nin yaşam sınavında belki de başrolü oynuyor. İmtihan onunla anlam kazanıyor bir bakıma.

Pi’nin hayat öyküsünde karşımıza çıkan hakikat arayışı, inanmaya hasret bir kuşağın hikâyesini anlatıyor bize aslında. Filmle bir nevi modern insanın, oradan oraya sürüklenen ruhuna merhem bulmaya çalışması yansıtılıyor. Ve aramaktan vazgeçmeyenlerin kulağında, Beyazıt-ı Bestami’nin şu deyişi çınlıyor: “Aramakla bulunmaz, ama bulanlar hep arayanlardır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder