2000’li yılların dâhi
yönetmeni. Çektiği yedi filmden altısı IMDB Top 250 listesinde. Her yeni filmi,
milyonlarca hayranının yoğun ilgisine mazhar olan bir yönetmen, daha doğrusu
sanatçı. Evet, Christopher Nolan’dan bahsediyoruz. Bu hafta vizyona giren yeni
filmi ‘Interstellar’ ile karşımızda tekrar. Peki henüz 44 yaşında olan Nolan,
genç yaşında böyle bir itibarı nasıl yakaladı?
Fast-food lokantalarında
menünün yanında verilen çizgi roman karakterinin oyuncağını efsaneye
dönüştürmüş bir isim kendisi. Hollywood’un dâhi yönetmeni Nolan, 1970’te doğan
bir Londralı. Babası bir İngiliz reklam yazarı, annesi ise Amerikalı hostes.
Hani daha çocukluğunda ileride ne olacağı belli olan insanlar vardır ya,
Christopher Nolan da bunlardan biri işte. Küçük yaşlarından itibaren yönetmen
olmayı kafasına koymuş, yedi yaşındayken de babasının kamerasıyla ilk kısa
metrajlı filmini çekmiş.
Eve
giren hırsız ve hırsızdan mülhem ilk film
Christopher Nolan,
ortaöğrenimini Haileybury and Imperial Service College’de tamamladıktan sonra
lisans eğitimi için University College London’a geçer. Okuduğu bölüm İngiliz
edebiyatıdır. Okuldayken sürekli kısa metrajlı filmler çeker. İleride adından
söz ettirecek farklı ve kendine has senaryoların temelleri o dönemlerde
atılmaya başlar. 1997’de film prodüktörü Emma Thomas ile evlenir Nolan. O
sıralarda ise Graham Swift’in “Waterland” kitabına tabiri caizse kafayı
takmıştır. Çok sonraları yönetmenliğini yapacağı ‘Inception’ (2010) gibi
filmlerin temelini, bu romanda geçen eşzamanlılık unsurlarına borçludur.
Velhasıl-ı kelam, tam bu sırada bir gün hırsız girer evine. Nolan, oldukça
etkilenir bu olaydan ve kendisinin ilk özgün senaryosu olan Following (1998) bu
esnada ortaya çıkar. Ertesi yıl ise bu hikâyeyi beyazperdeye aktarır ve ilk
uzun metrajlı filmini çeker.
Following ortalama bir filmdir
ve ortaya çıkan sonuç Nolan’ı tatmin etmez. İstediği şey dehasını tüm
yönleriyle ortaya koyan bir esere imza atmaktır. Tam da bu sırada Nolan’ın
adını tüm dünyaya duyuracak film olan Memento’nun (2000) yapımları başlar.
‘Memento Mori’ isimli kısa bir hikâyeden uyarlanan film oldukça sıra dışı ve
Nolan’ın üslubunu sonuna kadar yansıtan bir yapım olur. Tersten akan bir hikâye
söz konusudur ve kurgu, normal bir sinema izleyicisinin tahayyül etmekte
zorlanacağı bir kurgudur. Film tüm dünyada ciddi yankı uyandırır ve yönetmenin
başarısı pek çok ülkede dilden dile dolaşır.
Nolan,
Batman’a el atıyor
Memento inanılmaz bir şöhret ve
itibar getirir Nolan’a. Üzerinden henüz iki yıl geçmiştir ki bu sefer
başrollerini Al Pacino, Robin Williams ve Hilary Swank’in paylaştığı “Insomnia”
(2002) yapımına girişir. Bu yapımı da ilgi görür fakat Memento’nun sahip olduğu
şöhrete ulaşamaz. Artık daha ciddi projelere girişmenin vakti gelmiştir. Nolan,
kolları sıvar ve oldukça meşhur bir karakterin hikâyesini beyazperdeye aktarmak
için çalışmalara başlar. O isim Bruce Wayne’den başkası değildir. Bilindik
ismiyle Batman. Üç filmlik bir seri halinde kurar projeyi Nolan. İlk film 2005
yılında “Batman Begins” olarak selamlar izleyiciyi.
Nolan’ın Batman profili,
kendinden önceki Batman profillerinden oldukça farklıdır. Ve izleyici, bu
Batman’i daha çok sever. Önceki versiyonlarında yer alan trajikomik yapı artık
yerini sadece trajik bir duruma bırakmıştır ve daha karanlık bir atmosfer
vardır. Herkes üçlemenin devam filmlerini merakla beklerken araya bir film
sıkıştırır yönetmen: “The Prestige” (2006) İki illüzyonist arasındaki rekabeti
anlatan yapıt türünün en kaliteli işlerinden biri olarak görülecektir.
Her filmi merakla beklenen ve
rüştünü ispat etmiş bir yönetmen olmuştur artık Nolan. Sıra Batman serisinin
ikinci filmine gelmiştir. “The Dark Knight” (2008) vizyona girdiğinde, sinema
salonlarında neredeyse izdiham yaşanır. Batman’i bir süper kahramanın ötesine
taşıyan Nolan, hikâyeyi kendi üslubuyla ve oldukça farklı bir şekilde verir.
Sorunlu bir karakter olan Bruce Wayne’in yanına bir de Heath Ledger’ın
canlandırdığı Joker karakterini ekler. Ve pek çok kişiye göre bir başyapıt
ortaya çıkarır. Nolan’ın elini değdirdiği her şey altına dönüşüyordur sanki.
“Daha iyisini yapamaz artık”
denilen anlarda sinemaseverlerin karşısına onları daha da şaşırtacak projelerle
çıkıyordu Nolan. Bir sonraki projesiyse “Inception”du. (2010) Uzun süredir
gerçekleştirmeyi planladığı bir yapımdı bu. İzleyicinin kafasını allak bullak
etmek istiyordu. Senaryosu baştan sona kendisine ait olan bu film, vizyona
girdikten sonra uzun süre konuşuldu, üzerine teoriler üretildi ve tüm dünyada
yankılandı. Artık sıra Batman efsanesine son noktayı koymaya gelmişti. “The
Dark Knight Rises” (2012) ile Nolan, üçlemenin son halkasını tamamlıyordu.
Arkasında ise milyonlarca hayran bırakmıştı.
Aradan geçen iki yıldan sonra
şimdi de “Interstellar” filmiyle karşımızda beyazperdenin dâhi yönetmeni.
Michael Caine gibi kemikleşmiş seçimlerin yanı sıra Nolan bu filmde tercihini
Matthew McConaughey, Anne Hathaway ve Jessica Chastain’dan yana
kullanıyor. Empire dergisine verdiği röportajda ise film için şu cümleleri sarf
ediyor: “Aslına bakılırsa, Interstellar alıştığımız o klasik yapıya sahip bir
film, lakin anlatı ögelerinin tazeliği onun değerini artıran özelliği. Hatta,
benim çocukluğumda izlediğim büyük gişe filmlerine benzetiyorum onu bu yanıyla;
zeki, meydan okuyucu, tansiyonu sürekli ayakta tutan yapısıyla. Bir açıdan da
Inception’ın aynadaki yansıması aslında Interstellar. Inception’ın içe
daraldığı yerde, o dışa açılan bir film.” Her yapımında ‘kurgunun dibine vuran’
Nolan’ın yeni filminde bizleri nelerin beklediği ise merak konusu. Henüz erken
tabii fakat Stanley Kubrick alınmaz ise kendisi için modern zamanların
Kubrick’i olma yolunda hızla ilerliyor dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız
herhalde.
Christopher
Nolan hakkında eksantrik bilgiler
-Her ne kadar hayatı kadraja
bağlı olsa da Christopher Nolan’ın renk körü olduğunu pek çoğumuz bilmeyiz.
Kırmızı ve yeşili göremiyor.
-Bir James Bond hayranı.
-Stanley Kubrick ve Ridley Scott
favori yönetmenlerinden.
-Sinemaya çok genç yaşta âşık
olan Nolan, henüz yedi yaşındayken babasının 8 mm kamerasıyla çektiği
gerçeküstü bir kısa metraj film olan “Tarantella” PBS kanalında gösterildi.
-Nolan, 3 filmlik bir Batman
serisini baştan aşağıya çeken ilk yönetmen.
-E-mail adresi yok. Asistanı
okuması için önemli mailleri bastırıp veriyor.
-Hafta sonları asla çalışmıyor.
-Sıcak çay bağımlısı.
-Film yapmadan önce iki
haftasını babasının daktilosunda orijinal fikri yazarak geçiriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder