19 Şubat 2015 Perşembe

Yeni bir Din felsefesi mümkün mü?



‘Her kitap yazıldığı zamanın aynasıdır.’ düsturuyla hareket eden Prof. Dr. Adnan Aslan, içinde bulunduğumuz İslâm toplumundaki dinî felsefeye yeni bir muhteva teklif etmenin yollarını arıyor ‘Din Felsefesine Giriş’ kitabında.

Tefekkür, insanla başlar. Beşer, arz-ı âlemde var olduğundan bu yana nereden geldiğini, nereye gideceğini, bu hayattaki gayesinin ne olduğunu anlamaya çalışır. Bu sorulara cevap bulmasındaki en büyük yardımcı ise din ve felsefe olageldi bugüne kadar. Prof. Dr. Adnan Aslan’ın kitabı ‘Din Felsefesine Giriş’ de bu iki kavramın birleşmesi sonucu İslâm dünyası ve Batı dünyasında din felsefesi bağlamındaki fikrî yapıyı ele alıyor. Yazar, kitabını, din felsefesini Batılı formlarının ötesine taşımak isteyen ve dini düşünceyi teknik ve disipliner bağlardan kurtararak bizzat düşünsel ve toplumsal olan somut problemlere yönlendirmeyi hedefleyen mütevazı bir çabanın eseri olarak tanımlıyor.

Kitabın birinci bölümünde modernite ve din, modernitenin genel vasıfları, postmodernizm, İslâm ve modernite konuları; ikinci bölümündeyse sosyal bir süreç olarak sekülerleşme, sekülerizm, İslâm ve sekülerleşme konuları ele alınmış. Üçüncü bölümde din ve bilim, modern bilim-din ilişkileri, Hıristiyanlık, İslâm ve bilim konuları, dördüncü bölümdeyse vahiy kavramının içeriği ve epistemolojik değeri gibi başlıklar incelenmiş. Son olarak da dinin menşei meselesine değinilmiş ve din teorisi bağlamında İsmail Raci Faruki ve Frithjof Schuon’un din ve dinler ile ilgili arayışları üzerinde durulmuş.

Seküler dünyada dinin yeri

Batı’da ve İslâm dünyasında din felsefesi farklı yerlere tekabül ediyor hiç şüphesiz. İslâmi düşünce meşruiyetini vahye ve geleneğe müracaatla kazanırken, Aydınlanma düşüncesi, varlığını geleneğin kırılmasına borçlu olduğu için meşruiyetini sadece kendinden alır, kendinden öncesine ve Hıristiyan geleneğine de kendini borçlu hissetmez. Bununla birlikte aydınlanma ve modernite perspektifinden din bir problem olarak görüldüğü gibi, dini perspektiften de modernite ciddi bir problem olarak görülüyor. Aslan’a göre; modern dünyada ortaya çıkan materyalizm, sosyalizm, komünizm, Darwinizm, liberalizm, kapitalizm, romantizm, idealizm, realizm gibi bütün ‘izmler’ ve ideolojiler, dini prensiplere dayanarak oluşturulmadığı ve modernleşme, sekülerleşme, küreselleşme gibi sosyal süreçler dinin kontrolünde gelişmediği için, dinin kendini bütün boyutlarıyla gerçekleştiremeyeceği seküler bir dünya ortaya çıkarmışlar. Kısacası din, sosyal ve kamusal alanda meşruiyetini kaybetmiş ve sosyal realiteyi inşadaki etkisi asgariye indirilmiş. Böyle bir dünya içinde modernitenin dini açıdan tahlili, kitabın başarmayı arzu ettiği önemli hedeflerden biri olarak tanımlanıyor.

Amaç, yeniden üretmek değil mevcuda karşı tavır geliştirmek

Adnan Aslan’a göre yaptığı araştırmanın gayesi, mevcudu farklı bir perspektiften yeniden üretmek değil, aksine mevcuda karşı bir tavır geliştirmek. Kısacası bu topraklarda din felsefesinin dokunduğu yerlerin tasvirini yapmak değil, bir yaraya dokunmak. Peki nasıl bir tavır? Yazara göre bizim neslimiz, aynı ebedi ve ölümsüz Kur’ani hakikati, kendini geleneksel form ve kavramlarla sınırlı hissetmeden, yeni bir dille ifade etme durumunda ve mecburiyetinde. Çok farklı zamanda yaşadığımızı ifade eden yazar, bu çağın, yeni bir dil üretme ve yeni ilmi disiplinlerin inşası bakımından İslâm ilim geleneği tarihinde belki de fıkıh, kelam, tasavvuf ve felsefenin henüz birer ilmi disiplin olarak teşekkül etmediği hicri birinci asra tekabül ettiğini belirtiyor. Dolayısıyla bu çağda fıkıh, kelam ve tefsir gibi ilimlerin yeniden ihyasından çok, aynı özü ve manayı ifade eden farklı disiplinlerin inşasının muhtemel olduğu düşünülmeli.


Tam da buradan yola çıkarak yaşadığımız çağ ve entelektüel şartlar önümüze tek bir seçenek bırakıyor yazara göre. O da, arayış içinde olmak. Bu sebeple İslam düşüncesi çerçevesinde oluşacak din felsefesinin en doğru biçimi kazanabilmesi için her türlü alternatif ve tekliflere açık olunmalı. Fakat bu mülahazalarla dini felsefe arama mecburiyeti bizi ister istemez geleneğimizle karşı karşıya getirmemeli.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder