Şimdi geçmişe doğru bir
yolculuk yapacağız. Yolculuk dediysek çok da uzağa gideceğimiz anlaşılmasın.
Çocukluğumuza gitmemiz yeterli. Hatırlayalım annemizin bizi bakkala gönderdiği
o günleri. Hepimizin tanıdığı bir mahalle bakkalı vardı hani. Ne alınması
gerekiyorsa alınır, alış veriş yapılır, bakkal amcanın yanına gelinir ve şöyle
söylenirdi: “Annem 'Deftere yazsın' dedi.” Evet, veresiye defteri diye bir şey
vardı gerçekten. Bugünün gözüyle bakıldığında o defter, aslında birçok şeyi
anlatıyor bize: Karşılıklı güveni, kurulan samimiyet ve dostluğu... Sadece
bakkalla değil, manav, berber ve nice esnafla samimiyet ekseninde yürürdü
ilişkiler. Bu da doğal olarak bir kültür çerçevesinde gerçekleşirdi: Esnaf
kültürü.
Yazılı olmasa da günümüzde
esnaflar arasında kuşaktan kuşağa aktarılan sözlü bir gelenek var.
Geçmişimizdeki Ahi kültürünün esnaflar üzerinde payı büyük hiç şüphesiz.
Ahilik, Anadolu'da yaşayan halkın sanat ve meslek alanında yetişmelerini
sağlayan, onları ahlakî yönden geliştiren bir örgütlenmeydi. İyi ahlâkın,
doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin kısacası bütün güzel meziyetlerin
birleştiği bir sosyal ve ekonomik düzenden bahsediyoruz. Esnaf ve sanatkâr
camiasının tarihine baktığımızda Ahiliğin önemli bir yer tuttuğunu görürüz.
Çünkü bu kurum, çok uzun yıllar boyunca Osmanlı toplumunun belirleyici
öğesiydi.
Vefa'nın
Karadeniz Pidecisi
İşini iyi
yapan, yıllar geçse de kullandığı malzemelerin kalitesinden asla ödün vermeyen
ve tüm bunlara rağmen fiyat olarak oldukça makul olan esnaf lokantalarını çok
severiz. Aldığımız o eşsiz tatların ardından gelen hesabın kabarık olmaması da
ayrı bir mutlu eder insanı. Nostalji hayranlığı yapmıyoruz fakat özellikle
günümüzde böyle yerlerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor maalesef. Vefa'daki
Karadeniz Pidecisi, esnaf lokantası geleneğini sürdüren, hem damakta hem de
gönülde hoş bir tat bırakan işinin erbabı bir müessese.
Tam 35 senedir bu işi yapıyor Sezai Kadiroğlu. Misafirlerini
incitmekten çok fazla sakınan bir esnaf o. İşini o kadar severek yapıyor ki,
ömrü yettiğince devam edecek gibi görünüyor. Vefa'nın ücra bir yerinde
bulunmasına karşın müdavimleri başka başka semtlerden kalkıp geliyor
pidecimize. Biz de giriyoruz dükkâna. Selam verip bir masada konuşmaya
başlıyoruz Sezai Amca'yla. Lakin masada pidesini yemekte olan bir müşteri hemen
lafa giriyor: “Ben yirmi yıldır gelip pide yerim burada. Neden diye soracak olursanız,
her geldiğimde yemeklerden aynı tadı, Sezai Amca'dan da aynı muameleyi
görürüm." Müşteri esnaftan gördüğü saygılı muamelenin farkında. Hal böyle
olunca ondan bir daha vazgeçemiyor.
Mehmet ve Metin amcanın
kahvehanesi
Erzincan'dan 1932 yılında babasıyla birlikte göç ederek
İstanbul'a gelmiş Mehmet ve Metin amcanın babası. İlk başta bir at arabası
almış ve Beşiktaş'tan aldığı suyu Fatih civarına satarak geçimini sürdürmüş.
Sakalık yapmış yani. Bir süre sonra ise arabalarını satarak şu anda Nostalji
adıyla kahvehane olarak hizmet verdikleri Fatih At Pazarı'ndaki evi satın
almışlar. Mehmet ve Metin amcalar, daha sonra babalarının işini devam
ettirmişler. 1933'ten bu yana aynı yerde çaylarını demlemeye ve kahvelerini
pişirmeye devam ediyorlar. Bu arada belirtmeden geçmeyelim; Mehmet Amca 78,
Metin Amca ise 69 yaşında. Fakat gençlere taş çıkartırcasına dinç bir şekilde
çalışmayı sürdürüyorlar.
Nostalji Kahvehanesi açıldığından beri âdet olarak sabah namazından hemen sonra ocağın altı yakılır, çay hazır edilirmiş. Fatih Camii'nin sabah cemaati dağılır, amcaların çayı eşliğinde kahvaltı etmek isteyenler soluğu burada alırmış. Bir sabah vakti biz de amcaların çayını içmeye gidiyoruz. Kapıdan içeri adımınızı attığınızdan itibaren dualarla karşılıyor sizi Metin Amca. Yılların getirdiği tecrübeye dayanarak gerçek bir esnaf olmanın ne demek olduğunu soruyoruz kendisine. O da tüm samimiyetiyle buraya gelenlere yıllardır misafir gözüyle baktıklarını söylüyor. Lafta değil ama, gerçekten öyle. İşin sırrı biraz da burada herhalde. Güvenilir olmak, yaptığı işin hakkını vererek yapmak ve misafirlerini memnun etmek, onları en çok mutlu eden şeyler zaten. Hakiki esnaf olabilmenin anlamını merak edenler, bir çay içmek için Nostalji Kahvehanesi'ne uğrayabilir. Bu vesileyle her şeyin paradan ibaret olmadığı daha iyi anlaşılabilir.
Nostalji Kahvehanesi açıldığından beri âdet olarak sabah namazından hemen sonra ocağın altı yakılır, çay hazır edilirmiş. Fatih Camii'nin sabah cemaati dağılır, amcaların çayı eşliğinde kahvaltı etmek isteyenler soluğu burada alırmış. Bir sabah vakti biz de amcaların çayını içmeye gidiyoruz. Kapıdan içeri adımınızı attığınızdan itibaren dualarla karşılıyor sizi Metin Amca. Yılların getirdiği tecrübeye dayanarak gerçek bir esnaf olmanın ne demek olduğunu soruyoruz kendisine. O da tüm samimiyetiyle buraya gelenlere yıllardır misafir gözüyle baktıklarını söylüyor. Lafta değil ama, gerçekten öyle. İşin sırrı biraz da burada herhalde. Güvenilir olmak, yaptığı işin hakkını vererek yapmak ve misafirlerini memnun etmek, onları en çok mutlu eden şeyler zaten. Hakiki esnaf olabilmenin anlamını merak edenler, bir çay içmek için Nostalji Kahvehanesi'ne uğrayabilir. Bu vesileyle her şeyin paradan ibaret olmadığı daha iyi anlaşılabilir.
Babadan oğula yoğurtçu
Sütçülük ve yoğurtçuluk aslında çok saf ve naif bir meslek.
Bir yoğurtçu dükkânının içine girdiğinizde burnunuza çalınan o mis koku, bunu
anlamanıza yetiyor. Fatih'teki yoğurtçuya girdiğimizde aynı saf koku
geliyor burnumuza. Babadan oğula geçmiş bu meslek de. 30 yıldır süt ve süt
ürünleri yapılıp günlük olarak satılıyor. İşletmenin şu anki sahibi Murat
Ersoy, babasının Isparta'dan geldikten sonra ilk başta seyyar olarak yoğurt
sattığını, daha sonra ise şu an bulundukları dükkânı açtığını söylüyor. Esnaf
olabilmenin ne demek olduğunu, hem babasından hem de insanların birbiriyle aile
gibi olduğu mahallesinden öğrendiğini dile getiriyor.
Beş ay önce babası Sefer Ersoy'u kaybeden Murat Bey, babasının nasıl bir esnaf olduğunu anlatıyor bize: “Şimdiki insanlara yabancı gelecek belki ama eskiden ticaret yapan bir esnafın en temel derdi para kazanmak değildi. Tabii ki ailesinin hayatını idame ettirecek şekilde para kazanması gerekiyordu ama bunu meşru bir şekilde yapabilmek, evlatlarının boğazından haram lokma geçmemesini sağlamak daha öncelikliydi. Tartıda veya kullandığınız malzemede bir hile hurdayı insanlara fark ettirmeden yapabilirsiniz, onların ruhu bile duymaz. Fakat o her şeyi gören, bize şah damarımızdan daha yakın olan Yüce Yaratıcı'yı aldatabilir misiniz? İşte bunun farkında olabilmek önemli. Ben bir esnaf olarak babamdan bunu öğrendim.”
Beş ay önce babası Sefer Ersoy'u kaybeden Murat Bey, babasının nasıl bir esnaf olduğunu anlatıyor bize: “Şimdiki insanlara yabancı gelecek belki ama eskiden ticaret yapan bir esnafın en temel derdi para kazanmak değildi. Tabii ki ailesinin hayatını idame ettirecek şekilde para kazanması gerekiyordu ama bunu meşru bir şekilde yapabilmek, evlatlarının boğazından haram lokma geçmemesini sağlamak daha öncelikliydi. Tartıda veya kullandığınız malzemede bir hile hurdayı insanlara fark ettirmeden yapabilirsiniz, onların ruhu bile duymaz. Fakat o her şeyi gören, bize şah damarımızdan daha yakın olan Yüce Yaratıcı'yı aldatabilir misiniz? İşte bunun farkında olabilmek önemli. Ben bir esnaf olarak babamdan bunu öğrendim.”
Sahiden de tartı çok enteresan bir alet. İçine farklı farklı
anlamlar yükleyebilmek mümkün. Bir nevi adaletin simgesi. Her bir esnaf,
farkında olmadan adalet de dağıtır aslında müşterilerine. Ve şu ayet-i kerime,
bu yönde uyarır iş yeri sahiplerini: “Ey halkım! Ölçü ve tartıyı dengi dengine
tam tutun, halkın hakkını yemeyin ve ülkede müfsitlik ederek fenalık yapmayın!”
(Hûd, 85)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder