Geçtiğimiz günlerde anime
üstadı Hayao Miyazaki’nin emekli olacağını açıklamasının ardından şimdi de
Japon animasyon firması Stüdyo Ghibli’den üzücü bir haber geldi. Stüdyo Ghibli
yöneticisi Toshio Suzuki, firmanın şu anki durumunun iyi olmadığını ve
küçülmeye gittiklerini açıkladı. Suzuki, yayınlamayı düşündükleri yirmi yeni
filmin telif ve marka tescillerinin yüksek maliyeti sebebiyle çalışan sayısında
bir azalmaya gideceklerini de belirtti. Yani şirket, bir nevi iflasın eşiğine
geldi.
Stüdyo Ghibli, bugüne
kadar klasik çizgi film üreticisi olmaktan öte bir yerde konumlandı izleyici
için. En duygusal animesi bile umut ve hayata tutunma gücü verdi. 29 yıllık
ömründe, çocukluğundan kopan yetişkinleri tekrar o günlere döndürme fırsatı
sağladı Stüdyo Ghibli. Çocuk filmlerinin yalnızca çocuklar için yapılmadığının
da kanıtı oldu aynı zamanda. Belki de bu sebeple çocuklardan daha çok
yetişkinlere hitap etti Ghibli’nin yapıtları. Lakin şirketin içinde bulunduğu
kötü durum, Ghibli hayranlarının hiç hoşuna gitmiyor. Kapanır mı kapanmaz mı
bilinmez. Önümüzdeki süreçte bunu göreceğiz. Filmi biraz başa sararak Anime
fabrikasının bugünlere nasıl geldiğine bakalım.
Ghibli ismi, Arapça
‘sirocco’, yani Akdeniz rüzgârı kelimesinden geliyor. İtalyanlar, İkinci Dünya
Savaşı’nda Sahra Çölü’nde kullandıkları keşif uçaklarına bu adı vermiş.
Miyazaki’nin uçaklara saplantıya varacak ilgisi ve stüdyonun anime
endüstrisinde yeni bir rüzgâr estirmek istemesi sebebiyle bu isimde karar
kılınmış. Stüdyo Ghibli, 1985 yılında Hayao Miyazaki, Isao Takahata ve Toshio
Suzuki tarafından kurulur. Çıkardıkları ilk resmi anime filmi ise, şirket
kurulmadan bir sene önce yapımına başlayıp tamamladıkları ‘Rüzgârlı Vadi’
(1984) olur.
Getir götür işlerinden
animenin zirvesine
Takahata ve Miyazaki, Stüdyo
Ghibli’yi kurmadan önce farklı animasyon şirketlerinde bazı çalışmalara imza
atarlar. İki isim, kariyerlerine Toei Doga animasyon stüdyolarında çalışarak
başlar. Takahata’nın ilk yıllardaki rolü genelde yönetmen yardımcılığıyken
Miyazaki, getir götür işlerinden tasarıma kadar yükselir. İkilinin Toei’deki en
büyük projesi ‘Horusu: Prince of the Sun’ sanatsal olarak başarılı olsa da
maddi anlamda bir getirisi olmaz.
Japonya’da anime sektöründeki
yavaşlama nedeniyle Miyazaki, kendi mangası olan Rüzgârlı Vadi için çizimlere
girişir. Çizimler sona erdikten sonra mangayı filme dönüştürmek için yakın
arkadaşı Takahata’ya gider ve filmin yapımı için bir ekip kurmaya karar
verirler. Ekibin içinde Stüdyo Ghibli’nin neredeyse çoğu filmindeki müziklerde
imzası bulunan Joe Hisaishi ve Toshio Suzuki de yer alır. Bu isimler ileride
Ghibli’nin tasarım ve işletim aşamalarında önemli rol oynayacaktır. Hâsılı
kelam, Rüzgârlı Vadi’nin yapım süreci biter ve film vizyona girer. Akabinde
olağanüstü bir ticari ve sanatsal başarı elde ederler. Filmi finanse eden
şirket; ticari kaygıların, sanatın ve sanatçının önüne geçmeyeceği bir
animasyon stüdyosuna destek vermeyi kabul eder. Tüm eserler Japonya’da
üretilecek ve stüdyo çalışanları sanatçı muamelesi görecektir. Gerekli
anlaşmalar yapıldıktan sonra Takahata ve Suzuki ile birlikte Miyazaki, Stüdyo
Ghibli’yi kurmuş olur.
Ve Miyazaki, Oscar’a uzanır
Ghibli animelerinde
canavarlardan tutun da esrarengiz yaratıklar ve ruhlara kadar bütün
tiplemelerin insana dokunan bir tarafı var. Sınırsız bir hayal gücüyle bezenmiş
bütün karakterlerin gerçek yaşamda olduğu ya da olmadığı izleyici tarafından
sorgulanmaz. Sözün kim tarafından söylendiğinden daha çok ne olduğu önemlidir.
Günlük hayatta karşılaşılması mümkün olmayan karakterlerle kurulan bu sahici
ilişki, Ghibli animelerinin sadece çizgiden ibaret olmadığına işaret ediyor
aslında. Filmlerin insana dokunmasında Ghibli animelerinin pek çoğunda
seyirciyi coşkunun doruklarına çıkaran Joe Hisaishi imzalı film müziklerinin de
büyük bir önemi var.
Ghibli filmlerinin teması, belki de insanoğlunun doğayla kurduğu iletişim biçimi. ‘Stüdyo Ghibli’ kitabının yazarları Colin Odell ve Michelle Le Blanc’a göre ‘Rüzgârlı Vadi’, küresel kirliliğin yıkıcı sonuçlarını göstermekle kalmaz, çevreleri için hâlâ sorumluluk almaya yanaşmayan, doğayı ehlileştirmek için makine kullanan insan gruplarını da ortaya koyar. ‘Komşum Totoro’ (1988), çevreye duyulan saygının, uyumu ve ödülü nasıl getireceğini gösterirken ‘Ateşböceklerinin Mezarı’ (1988), savaşın bir ülke üzerindeki etkilerini sergiler. ‘Dün Gibi’ (1991) kent hayatı ile köy hayatı arasındaki uçurumu ve köy hayatının giderek daha fazla kentleşen bir Japonya’da, zenginliğin artması sonucu nasıl düşüşe geçtiğini tasvir eder. Kısacası her filmin bir derdi vardır. Ve bu dert, bir şekilde izleyiciye ulaşır.
Akıl ve mantık, içimizdeki ruhani olanın sahip olduğu yere ulaşamaz hiçbir zaman. Ghibli’nin fantastik filmleri de 29 yıl boyunca içimizde olan ama farkında olmadığımız dünyaları keşfetmemizi sağladı ve umarız sağlamaya da devam edecek. 1984’ten beri yirmi filme ve irili ufaklı pek çok yapıma imza atan hayal fabrikası kapansa bile, Totoro bizlere gülümsediği sürece hatıraları da canlı kalmayı sürdürecek.
Stüdyo Ghibli’nin müzesi de var
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder