Son
zamanlarda sayıları artsa da hâlâ üvey evlat muamelesi görüyor vejetaryenler.
“Sadece otla beslenilir miymiş canım” diyenleri duyar gibiyiz. Onlar da sıkça
duyuyor fakat biraz sıkılmışlar sanki. Türkiye’nin ilk vejetaryen mekânı olan
Parsifal’in işletmecisi Nahit Tütüncüoğlu ile etsiz ve sütsüz hayat hakkında
konuştuk.
Bir insan neden vejetaryen olur?
En
başta kendi sağlığı için. Onun dışında dünyada sadece bizim değil diğer canlıların
da yaşamakta olduğu ve bunların da yaşama hakkı bulunduğu felsefesine sahip
olduğu için. Aslında hayvansal gıda tüketerek yaşamaktan çok daha sağlıklı bir
şey. Bu şekilde beslendiğiniz zaman kalp ve damar hastalıklarınız azalıyor,
şeker hastalığının çıkma ihtimali düşüyor vs. Bugün dünya nüfusuna da
baktığımızda vejetaryen nüfusun gittikçe arttığını görüyoruz.
Vejetaryenlerin hepsi bir değil. Bir
sınıflama var sanırım…
Vejetaryenliğin
İngilizcedeki “vegetables” (sebze) kökünden geldiği söylenir ama bu doğru
değil. Aslında Latincedeki güçlü ve kuvvetli manalarına gelen “vegetus”
kelimesinden türemiş. Kendi aralarında da birçok çeşidi var. Mesela veganların
ki artık bir beslenme şekli değil de bir hayat felsefesi. Hiçbir şekilde et,
süt ve hayvansal ürün tüketmezler, evlerinde eşya veya kıyafet olarak
barındırmazlar. Onun haricinde lakto, ovo, semi-vejetaryen ve fruteryan gibi
çeşitler de mevcut.
Peki vejetaryen olduk diyelim.
İlerleyen süreçte beslenmenin değişmesi sebebiyle herhangi bir hastalığın ortaya
çıkma durumu var mı?
“Vejetaryenler
protein vs. alabiliyorlar mı?” gibi sorular hep çıkar karşımıza aslında. Bu
eksiklikleri nasıl karşılıyorlar, insanların merak ettikleri şey bu. Aslında
bakacak olursanız bugün vejetaryen değil, vegan sporcular bile artık o kadar
çok fazla ki. Peki nasıl karşılıyorlar protein ihtiyacını? Besinlerin protein
gamına baktığınızda yüzde altmışlık bir oranla en çok proteini içinde
barındıran deniz yosunudur. İkinci sırada soya ürünleri gelir. Bunlardan sonra
süt tozu, süt ve hayvansal gıdalar geliyor. Yani hayvansal gıdalara gelene
kadar pek çok seçenek var protein ihtiyacını karşılamak için.
Siz nasıl vejetaryen oldunuz?
Egeliyim
ben. Bizim oraları bilirsiniz zaten, neredeyse hayatımız boyunca otçul
besleniriz. Küçükten arada sırada da olsa ağzımıza zorla et koyulurdu ama ben o
zamanlarda bile eti hiç sevmezdim. Sebzeler her zaman daha çok ilgimi çekerdi.
Yıllar geçtikten sonra da “Ben vejetaryenmişim yahu” dedim kendi kendime. Bugün
tüketilen etler lastik gibi zaten. Düşünsenize, küçükken ailecek
toplanıldığında tencereye bir tavuk atılırdı, en az bir buçuk saatte pişerdi.
Bugün 15-20 dakikada pişiyor. Bir gariplik var bu işte. Bugün neredeyse
dışarıda tükettiğimiz etlerin tamamı sanayi ürünü. Bu kadar çok insanı doğal yollardan
meydana gelmiş etlerle besleyemezsiniz. Yetmez zaten.
Türkiye’de vejetaryen olmak zor mu?
Zor.
Çünkü vejetaryen mekânlar çok az. İstanbul’da 10-12 adet vejetaryen restoran
var. Açılanlar da maalesef kapatmaya başlıyorlar. Bu bakımdan vejetaryenlerin
dışarıda yemek yiyip sosyalleşebileceği mekânlar oldukça az. Dışarıda böyle ama
evinizde istediğiniz her türlü sebzeyle yine istediğiniz her yemeği
yapabilirsiniz. Kısacası içeride zor değil, dışarıda zor.
Vejetaryenler genelde yemek yedikleri
yerin güvenilir olması konusunda oldukça titiz olurlar? Zaman zaman
sıkıntılarla karşılaştığınız oluyor mu?
Türkiye’de
lokantalarda çok büyük bilgi eksikliği var. Müşteri ‘ben vejetaryenim’
dediğinde müşterinin suratına boş boş bakan pek çok işletmeci var. Ya da tabağın
içinden eti çıkarıyor, önüne getiriyor, al sana vejetaryen yemek diyor.
Küfretmek gibi bir şey bu. Bize gelenlerse burada kesinlikle et pişmediğini
bilerek geliyorlar. Bazen oldukça titiz müşterilerle de karşılaşıyoruz tabii.
Belki tabaklara, çatal bıçaklara et değmiştir diye plastik çatal, bıçak ve
tabak isteyenler de oluyor.
Müşteri kitleniz nasıl?
Son
zamanlarda Türklerde vejetaryen beslenme anlayışı fazlalaştı. Endüstrileşmiş
hayvansal gıdalara karşı çıkıp vejetaryen olan çok kişi var. Elinde diyet
menüleriyle gelenler var, sağlıklı beslenmek için kesin karar verip konuşmaya
gelenler var. Yabancı müşteriler de çok fazla tabii. Eskiden müşterilerimizin
yüzde sekseni yabancı, kalanı Türk’tü, şimdi ise yarı yarıya gibi bir oran söz
konusu.
Türkiye’de vejetaryen deyince bir küçük
görme ve dalga geçme durumu da var değil mi?
O
hep var zaten. “Ne o, ot mu yiyorsun?” diyerek önyargıyla yaklaşılıyor hemen.
Hâlbuki biz bu önyargıyı kırmak için etten yapılan her şeyin vejetaryen
menüsüyle de yapılabileceğini göstermek istedik. Izgaralar, köfteler yaptık,
hamburgerlerimiz var, dürümlerimiz var. Demek ki yapılabiliyormuş dedirtmeye
çalışıyoruz insanlara.
Vejetaryenler 8 gruba ayrılıyor
Vegan: Hiçbir hayvansal gıda ve ürün kullanmazlar. Buna süt,
yumurta, bal ve jelatin gibi gıdalar, deri, yün, ipek gibi ürünler de dahildir.
Lakto-ovo vejetaryen: Et yemezler, ancak yumurta ve süt
ürünlerini tüketirler.
Lakto vejetaryen: Hayvan etinin yanı sıra potansiyel
bir hayata son verilecek diye yumurta yemekten de kaçınırlar. Süt ve süt
ürünlerini yerler.
Ovo-vejetaryen: Süt tüketmeyip, yumurta yerler.
Pesketaryen: Hayvan eti olarak sadece balık
tüketirler.
Semi-vejetaryen: Kırmızı et yemez, fakat beyaz et
yerler.
Fruteryan: Bitki ve ağaçların meyvelerini
yiyerek yaşarlar. Besinleri pişirmeden yerler.
Makrobiyotikler:
Ruhsal ve fiziksel yönden doğa kurallarına uyarak gerçekleşen beslenmedir.
Besinlerin yüzde 70-90’ı tahıl, yüzde 10-30’u sebze ve meyvelerden oluşur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder