22 Aralık 2014 Pazartesi

Ah bir torna tezgâhım olsa...

Yüzlerce enstrümantal ve sözlü bestenin sahibi, ama her şeyden önce bir gönül adamı Göksel Baktagir. Kendisiyle iki kelam etmeye başlar başlamaz sanatındaki duruluğun kişiliğinden geldiği anlaşılıyor. Nezaketi ve mütevazılığı da cabası. Kanun mu? Onu yanı başından hiç ayırmıyor zaten.
 


Nasıl başladı kanun aşkı?

Ailemde müzik yaşantısı sevgili babam Muzaffer Baktagir ile başlamış. Rumeli kökenli bir sanatçıyım. Kırklareli doğumlu biri olarak orada Rumeli ezgilerinin etkisiyle büyüdük. Bizim bölgemizde daha çok klasik enstrümanların yanı sıra davul zurna gibi folklorik çalgılar vardı. Fakat babam, Türk müziğinin pek çok enstrümanını icra ederdi. Çocukluğumda kendimi bildim bileli her odamız müzik aletleriyle doluydu ve bunlarla yoğruldum. Dört yıllık bir bağlama sevdası dönemi geçirdim. Ondan sonra da babamın yönlendirmesiyle kanun sazına 14 yaşında başlamış oldum. Bu enstrümanı tanıdıktan sonra da başka hiçbir enstrümana öğrenme anlamında ilgim olmadı. O gün bugündür kanunun büyülü yolculuğuna devam ediyorum.

KENDİ ASPİRİNİMİ KENDİM ÜRETMEYE BAŞLADIM


Kendinize özgü bir çalış tekniğiniz de var sanırım.

Evet. Babam kanunu kendi çapında icra ediyordu. İlk altı dersi kendisinden aldım. Daha sonra kanuna çok yakınlık hissettiğim dönemden itibaren kendi kendime işin sırrını çözmeye çalıştım. Nasıl ki aspirinin bir formülü vardır, kendi aspirinimi kendim üretmeye başladım. Bulunduğumuz ortamda bu sazın başka icracıları yoktu. Ancak dinleme ve gözlem yoluyla kendimce bir teknik oturtmaya çalıştım. Aynı zamanda solağım. Kanun, aslında yapısal olarak sol elini kullananlar için daha güzel tınılar elde etmeye yardımcı oluyor. Solak olmam, benim için bir avantaj oldu yani. Dolayısıyla kendine has sol el tekniği dediğim bir teknik oluştu. Bunu tekniği de günümüzün genç kanunilerine bir şekilde öğretme gayreti içerisindeyim.

Hocalarınız kim?

İlk hocam babamdı. Ondan sonra bütün o gözlem yoluyla elde ettiğim birikimlerde, izlediğim bütün herkes benim hocam oldu. Ama Ahmet Meter üstadımızın etkisi çok büyüktür üzerimde. Henüz iki yıllık bir kanun icracısıyken TRT’de onu izlemek büyük keyfi verirdi bana. Fakat işin inceliklerini tam anlamıyla öğrendiğim kişiyse değerli hocam Necdet Yaşar olmuştur.

Yüzün üzerinde sözlü, üç yüz civarında da enstrümantal besteniz var. Ve bu eserler bir şekilde insanların bam teline dokunuyor. Nasıl meydana geliyor bu besteler?

Bu sorunuzun çok güzel bir cevabı var. Eskiden beste yapanlara bestekâr denmiyormuş. O dönemin diliyle ‘müessir’ denirmiş. Yani tesir eden, iz bırakan. Ve bestelenen eserlere de ‘tasnif’ adı verilirmiş. Aslında kâinatta her şey mevcut. Yani Yaradan’ın sınırsız hazinesinden bizler tasnif yapmaya çalışıyoruz. Biz de hocalarımızdan aldığımız o eğitim sayesinde böyle bir şuurla hareket etmeye çalışıyoruz. Sonuçta her şey Yüce Yaradan’ın o hazinesinde saklı ve O, size bu güzelliği bahşetmişse, o güzelliği kendi ölçümüzde işlemeye çalışıyoruz.


İnternette sizin hakkınızda, “Eserlerinin gelecek nesillere kalması için kurşun kalıplar içinde arzın dibine gömülmeli, uzaya filan fırlatılmalı.” şeklinde bir yoruma rastladım. Müziğinize çok değer veren bir kitle de oluştu yıllar içinde.

(Gülüşmeler) Ben birinci planda bir enstrüman icraatçısıyım. Ancak bizim musikimiz, uzun bir dönemdir hep sözlü formda olmuş. Ve enstrümanlarımız da sözlü müziğe refakat eden bir konumda kalmış. Aslında enstrümanlar, o uzayan tınılar içerisinde çok derin metinler barındırıyor. Dolayısıyla siz bu müziği dinlediğinizde o müziği hissiyatıyla bambaşka âlemlere gidebiliyorsunuz. İcra ettiğim kanun aletiyle birçok beste yaptım ve bu besteler pek çok aletin harmanlanmasıyla bir ahenge dönüştü. Dinleyicilerimin gönlünde de o derin ahengi oluşturuyorlar. Ruha ve gönle ulaşması bakımından daha çok tesir ettiğine inanıyorum.

Sadece Türk musikisi icra etmiyorsunuz değil mi?

Sentez yapılan çalışmalara da sıcak bakıyorum. Ancak şunun altını çizmem gerekir ki ben, kendi kültürümün renklerini vermeye gayret ederek o çalışmaların içerisinde yer almaya çalışıyorum.

Günümüzde musikinin hali pür melalini nasıl görüyorsunuz peki?

Genç kesim, bizim müziğimize çok itibar ediyor. Bu çok sevindirici bir şey. Yani bir dönem “Türk müziği uyutuyor” diyenler çıktı. Fakat bizim öyle engin bir musikimiz var ki gerek makamsal zenginliği gerek form ve usül zenginliği açısından bu okyanusun içerisinde çok değerli hazineleri keşfetmiş bir güzellik olarak karşımızda Türk musikisi. Ancak onu yorumlarken bu günün anlayışını da katarak çok daha diri hale getirmeniz, sizin yorumlamanızla alakalı biraz da. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.

Pek çok kötü icracı da var ama.

Var maalesef. Bugün Batı müziğinin klasik olmuş, son derece önemli eserlerini de son derece kötü bir yorumla dinlediğinizde o eser hiçbir yere ulaşmaz. Mozart’ın gönüllerimize ulaşmış eserlerini kötü bir yorumcudan ilk dinliyor olsanız Mozart’ı bir anda bitirebilirsiniz. Dolayısıyla ilk olarak bestenin içinde bir dinamizmin sergilemesi gerekiyor. Bizler, ahenk derdindeyiz. İcra ettiğimiz çalgılar ve ortaya konan bestelerle bir kompozisyon meydana geliyor. Bu ahengi en iyi şekilde ortaya koymak da iyi bir yorum becerisine ihtiyaç duyuyor.

Geçtiğimiz ay Alaturka müziğin yasaklanışının yıl dönümüydü. Mazimizde böyle yaralar da saklı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu durumu?

Tabi ki bu kesinti keşke hiç olmasaydı. Sonuçta bize ait olan bir kültürün zedelenmesine sebep olmuş bir durum. O dönem o müzik türünden hiç nasiplenmeyen insanların olduğunu düşünün. Hiç hoş değil tabi.

EN BÜYÜK İDEALİM TORNA TEZGAHINDA İNCE İŞÇİLİK YAPMAK


Müzikten ve albüm yapmaktan başka bir meşgaleniz var mı? Boş vakitlerinde ne ile uğraşır Göksel Baktagir?

İleriye yönelik benim çok fazla arzu ettiğim fakat hala başlatamadığım şeyler var. Teknik lise mezunuyum ben. Ahşap işleri bölümünde okudum ve lise yıllarında ahşabın kokusu beni çok cezbederdi. Çocukluk dönemlerimde zeytin çekirdeğinden tesbih yapmaktan tutunda ahşap ile ilgili bazı şeyler yaptık. Ama en büyük idealim, belki emeklilik dönemlerinde olur, balkonumun bir köşesinde çok küçük bir torna tezgâhı, son derece zahmetli olan o kıl testeresiyle ince işçilikleri yapmak istiyorum. İçimde aslında kanayan yara gibi bir şey bu. Ama henüz başlayamadım maalesef. Ve kıymetli büyüğümüz sedefkâr Salih Balakbabalar’dan da ders almak istiyorum kısmet olursa.

Ufukta ne gibi projeler var?

Şu anda üzerinde yoğunlaştığımız çalışma bir Türk müziği albümü. Kısmet olursa Ocak ayının ortaları gibi çıkacak. Hem Türk müziği repertuvarı var hem de yakın kültürlerimizin müziği de var bu albüm içinde. Arapça bir iki şarkımız var, Bosna şarkımız var, Rumca bir parçamız var. Çok renkli ve güzel bir albüm müzikseverleri bekliyor. Bu arada Ocak ya da Şubat’a yetiştirebilirsem ‘Gönül Bağı’ adını verdiğim enstrümantal bir albüm çalışmam çıkacak. Benim için çok önem arz ediyor. Bir vefa borcu olarak bestelediğim özel eserler var. Babamı anlatmaya çalıştığım bir eserden tutunda Avni Anıl üstadımızın o güzel eserlerinden yola çıkarak kompozisyon haline getirdiğim ‘Anıl’ adlı bir saz semaisi var bu albümde. Tac-ı ser olmasını beklediğim bir çalışma olacak umarım.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder