Yüzlerce enstrümantal ve sözlü
bestenin sahibi, ama her şeyden önce bir gönül adamı Göksel Baktagir. Kendisiyle iki kelam
etmeye başlar başlamaz sanatındaki duruluğun kişiliğinden geldiği anlaşılıyor.
Nezaketi ve mütevazılığı da cabası. Kanun mu? Onu yanı başından hiç ayırmıyor
zaten.
Nasıl başladı kanun aşkı?
Ailemde müzik yaşantısı sevgili
babam Muzaffer Baktagir ile başlamış. Rumeli kökenli bir sanatçıyım. Kırklareli
doğumlu biri olarak orada Rumeli ezgilerinin etkisiyle büyüdük. Bizim
bölgemizde daha çok klasik enstrümanların yanı sıra davul zurna gibi folklorik
çalgılar vardı. Fakat babam, Türk müziğinin pek çok enstrümanını icra ederdi.
Çocukluğumda kendimi bildim bileli her odamız müzik aletleriyle doluydu ve
bunlarla yoğruldum. Dört yıllık bir bağlama sevdası dönemi geçirdim. Ondan
sonra da babamın yönlendirmesiyle kanun sazına 14 yaşında başlamış oldum. Bu
enstrümanı tanıdıktan sonra da başka hiçbir enstrümana öğrenme anlamında ilgim
olmadı. O gün bugündür kanunun büyülü yolculuğuna devam ediyorum.
KENDİ ASPİRİNİMİ KENDİM
ÜRETMEYE BAŞLADIM
Kendinize özgü bir çalış
tekniğiniz de var sanırım.
Evet. Babam kanunu kendi
çapında icra ediyordu. İlk altı dersi kendisinden aldım. Daha sonra kanuna çok
yakınlık hissettiğim dönemden itibaren kendi kendime işin sırrını çözmeye
çalıştım. Nasıl ki aspirinin bir formülü vardır, kendi aspirinimi kendim
üretmeye başladım. Bulunduğumuz ortamda bu sazın başka icracıları yoktu. Ancak
dinleme ve gözlem yoluyla kendimce bir teknik oturtmaya çalıştım. Aynı zamanda
solağım. Kanun, aslında yapısal olarak sol elini kullananlar için daha güzel
tınılar elde etmeye yardımcı oluyor. Solak olmam, benim için bir avantaj oldu
yani. Dolayısıyla kendine has sol el tekniği dediğim bir teknik oluştu. Bunu
tekniği de günümüzün genç kanunilerine bir şekilde öğretme gayreti
içerisindeyim.
Hocalarınız kim?
İlk hocam babamdı. Ondan sonra
bütün o gözlem yoluyla elde ettiğim birikimlerde, izlediğim bütün herkes benim
hocam oldu. Ama Ahmet Meter üstadımızın etkisi çok büyüktür üzerimde. Henüz iki
yıllık bir kanun icracısıyken TRT’de onu izlemek büyük keyfi verirdi bana.
Fakat işin inceliklerini tam anlamıyla öğrendiğim kişiyse değerli hocam Necdet
Yaşar olmuştur.
Yüzün üzerinde sözlü, üç yüz
civarında da enstrümantal besteniz var. Ve bu eserler bir şekilde insanların
bam teline dokunuyor. Nasıl meydana geliyor bu besteler?
Bu sorunuzun çok güzel bir
cevabı var. Eskiden beste yapanlara bestekâr denmiyormuş. O dönemin diliyle
‘müessir’ denirmiş. Yani tesir eden, iz bırakan. Ve bestelenen eserlere de
‘tasnif’ adı verilirmiş. Aslında kâinatta her şey mevcut. Yani Yaradan’ın
sınırsız hazinesinden bizler tasnif yapmaya çalışıyoruz. Biz de hocalarımızdan
aldığımız o eğitim sayesinde böyle bir şuurla hareket etmeye çalışıyoruz.
Sonuçta her şey Yüce Yaradan’ın o hazinesinde saklı ve O, size bu güzelliği
bahşetmişse, o güzelliği kendi ölçümüzde işlemeye çalışıyoruz.
İnternette sizin hakkınızda,
“Eserlerinin gelecek nesillere kalması için kurşun kalıplar içinde arzın dibine
gömülmeli, uzaya filan fırlatılmalı.” şeklinde bir yoruma rastladım. Müziğinize
çok değer veren bir kitle de oluştu yıllar içinde.
(Gülüşmeler) Ben birinci planda
bir enstrüman icraatçısıyım. Ancak bizim musikimiz, uzun bir dönemdir hep sözlü
formda olmuş. Ve enstrümanlarımız da sözlü müziğe refakat eden bir konumda
kalmış. Aslında enstrümanlar, o uzayan tınılar içerisinde çok derin metinler
barındırıyor. Dolayısıyla siz bu müziği dinlediğinizde o müziği hissiyatıyla
bambaşka âlemlere gidebiliyorsunuz. İcra ettiğim kanun aletiyle birçok beste
yaptım ve bu besteler pek çok aletin harmanlanmasıyla bir ahenge dönüştü.
Dinleyicilerimin gönlünde de o derin ahengi oluşturuyorlar. Ruha ve gönle
ulaşması bakımından daha çok tesir ettiğine inanıyorum.
Sadece Türk musikisi icra
etmiyorsunuz değil mi?
Sentez yapılan çalışmalara da
sıcak bakıyorum. Ancak şunun altını çizmem gerekir ki ben, kendi kültürümün
renklerini vermeye gayret ederek o çalışmaların içerisinde yer almaya
çalışıyorum.
Günümüzde musikinin hali pür
melalini nasıl görüyorsunuz peki?
Genç kesim, bizim müziğimize
çok itibar ediyor. Bu çok sevindirici bir şey. Yani bir dönem “Türk müziği
uyutuyor” diyenler çıktı. Fakat bizim öyle engin bir musikimiz var ki gerek
makamsal zenginliği gerek form ve usül zenginliği açısından bu okyanusun
içerisinde çok değerli hazineleri keşfetmiş bir güzellik olarak karşımızda Türk
musikisi. Ancak onu yorumlarken bu günün anlayışını da katarak çok daha diri
hale getirmeniz, sizin yorumlamanızla alakalı biraz da. Biz de bunu yapmaya
çalışıyoruz.
Pek çok kötü icracı da var ama.
Var maalesef. Bugün Batı
müziğinin klasik olmuş, son derece önemli eserlerini de son derece kötü bir
yorumla dinlediğinizde o eser hiçbir yere ulaşmaz. Mozart’ın gönüllerimize
ulaşmış eserlerini kötü bir yorumcudan ilk dinliyor olsanız Mozart’ı bir anda
bitirebilirsiniz. Dolayısıyla ilk olarak bestenin içinde bir dinamizmin
sergilemesi gerekiyor. Bizler, ahenk derdindeyiz. İcra ettiğimiz çalgılar ve
ortaya konan bestelerle bir kompozisyon meydana geliyor. Bu ahengi en iyi
şekilde ortaya koymak da iyi bir yorum becerisine ihtiyaç duyuyor.
Geçtiğimiz ay Alaturka müziğin
yasaklanışının yıl dönümüydü. Mazimizde böyle yaralar da saklı. Siz nasıl
değerlendiriyorsunuz bu durumu?
Tabi ki bu kesinti keşke hiç
olmasaydı. Sonuçta bize ait olan bir kültürün zedelenmesine sebep olmuş bir
durum. O dönem o müzik türünden hiç nasiplenmeyen insanların olduğunu düşünün.
Hiç hoş değil tabi.
EN BÜYÜK İDEALİM TORNA
TEZGAHINDA İNCE İŞÇİLİK YAPMAK
Müzikten ve albüm yapmaktan
başka bir meşgaleniz var mı? Boş vakitlerinde ne ile uğraşır Göksel Baktagir?
İleriye yönelik benim çok fazla
arzu ettiğim fakat hala başlatamadığım şeyler var. Teknik lise mezunuyum ben.
Ahşap işleri bölümünde okudum ve lise yıllarında ahşabın kokusu beni çok
cezbederdi. Çocukluk dönemlerimde zeytin çekirdeğinden tesbih yapmaktan tutunda
ahşap ile ilgili bazı şeyler yaptık. Ama en büyük idealim, belki emeklilik
dönemlerinde olur, balkonumun bir köşesinde çok küçük bir torna tezgâhı, son
derece zahmetli olan o kıl testeresiyle ince işçilikleri yapmak istiyorum.
İçimde aslında kanayan yara gibi bir şey bu. Ama henüz başlayamadım maalesef.
Ve kıymetli büyüğümüz sedefkâr Salih Balakbabalar’dan da ders almak istiyorum
kısmet olursa.
Ufukta ne gibi projeler var?
Şu anda üzerinde
yoğunlaştığımız çalışma bir Türk müziği albümü. Kısmet olursa Ocak ayının
ortaları gibi çıkacak. Hem Türk müziği repertuvarı var hem de yakın
kültürlerimizin müziği de var bu albüm içinde. Arapça bir iki şarkımız var,
Bosna şarkımız var, Rumca bir parçamız var. Çok renkli ve güzel bir albüm
müzikseverleri bekliyor. Bu arada Ocak ya da Şubat’a yetiştirebilirsem ‘Gönül
Bağı’ adını verdiğim enstrümantal bir albüm çalışmam çıkacak. Benim için çok
önem arz ediyor. Bir vefa borcu olarak bestelediğim özel eserler var. Babamı
anlatmaya çalıştığım bir eserden tutunda Avni Anıl üstadımızın o güzel
eserlerinden yola çıkarak kompozisyon haline getirdiğim ‘Anıl’ adlı bir saz semaisi
var bu albümde. Tac-ı ser olmasını beklediğim bir çalışma olacak umarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder