18 yıllık bir aradan
sonra ‘Hoşgeldin Boyacı’ oyunuyla döndü tiyatroya Erdal Özyağcılar. Kızının kurduğu bir
tiyatroda oyuncu olmanın çok güzel bir duygu olduğunu belirten usta sanatçıyla
tiyatrodan yemeğe, dizilerden sinemaya, Kemal Sunal’dan Şener Şen’e kadar pek
çok şeyi konuştuk.
18 yıl aradan sonra
tiyatroya geri döndünüz. Aslında tiyatroya tutkuyla bağlı olduğunuzu biliyorum.
Neden bu kadar sürdü?
Ben oyunculuğa tutkuyla bağlıyım. O yüzden tiyatro da sinema
da dizi de aynı benim için. ‘Bizimkiler’den bu yana diziler ardı ardına geldiği
için tiyatro ve sinemadan uzak kaldım. Ama tiyatro son üç dört senedir
aklımızda olan bir şeydi. Güzin, kızım Zeynep ve ben son yıllarda bir tiyatro
kurmak niyetindeydik ve sonunda kurduk.
Tiyatro diziye göre
oldukça farklı bir mecra değil mi?
Çalışma şartları oldukça farklı tabi. Mesela geçen sene
Çamlıhemşin’de ‘Sevdaluk’ dizisini çekerken hava erken karardığı için sabahın
dördünde kalkıp sete gidiyorduk. Kar da kışta çekimler yapılıyordu. Ama ona
göre düzenimizi kuruyorduk tabi.
Ya tiyatro?
Tiyatronun da acı şartları var. Prova edecek salon
bulamıyorsunuz bir kere. Şu anda oynadığımız ‘Hoşgeldin Boyacı’ oyunu için
provalarımızı Saint Michelle lisesinin salonunda yaptık mesela. Salon yok. Bir
de altı-yedi saat devamlı provalar yapılıyor, haliyle yorucu oluyor tabi.
Kızınızın kurduğu bir
tiyatro sahnesinde oynamak güzel bir duygu olsa gerek.
Çok güzel bir duygu. Zeynep’in de çocukluğundan beri aldığı
tiyatro eğitimi sebebiyle ciddi bir birikimi oldu. Yıldız Kenter’in son
talebelerindendir. Sekiz dokuz senedir de şehir tiyatrolarında oynuyor. Tiyatro
kuralım dedi, biz de tamam dedik. Patronumuz Zeynep.
Eşiniz de tiyatroya
gönül vermiş biri. Yardımcı oluyor mu bu süreçte?
O da ciddi destek veriyor tabi. Prodüksiyon, oyuncu seçimi,
kostüm, dekor ve aksesuar gibi konularda sürekli yardımcı oluyor Zeynep’e.
Nasıl bir oyun
‘Hoşgeldin Boyacı’?
Çok şirin ve sempatik bir oyun. Yönetmenimiz Arif Akkaya.
Berna Laçin ve Gözde Çetiner’le beraber oynuyoruz. Bir karakter komedisi. Yarım
bırakılmış bir iş için eve gelen boyacının başından geçen ilginç olayları konu
alıyor.
HAYIR DEMESİNİ BİLEN
PROFESYONEL İNSANDIR.
Bugüne kadar rol
aldığınız dizilerin neredeyse hepsi de tuttu. Buna ne diyorsunuz?
Burada biraz tesadüf unsuru da var tabi. Ama bir kısmı
tesadüfse diğer bir kısmı da tecrübe ve bilgi birikimi. ‘Bu senaryoda yer
alırsam ne olur?’ sorusunun cevabını verebilecek birikime sahip olmak önemli
burada. Hayır demesini bilen profesyonel insandır. Biraz hayır demesini de
bilmek lazım. Hikâye olur, roman olur, bol bol metin okumak lazım. Mesela ben
devamlı proje tasarımı yapıyorum. Senaryolar üzerinde uğraşıyorum. Bu mutfağı
iyi bilmek gerekiyor kısacası. Bunların hepsini bir araya getirdiğinizde de iyi
işlerde yer alıyorsunuz doğal olarak.
İnsanlar Erdal
Özyağcılar’ı neden seviyor?
İnsan ilişkilerinde doğallık çok önemli. Davranışlarınla,
konuşmalarınla, samimi ve sıcak hareketlerinle insanların gönlünde yer
edinebilirsiniz. Semtin çok sevilen delikanlısı olursunuz böylece. Yaşamın
içinde de oyunculuğu bir kenara bırakıp insanlarla mahalledeki görüşmelerinizde
karşı tarafa o sıcaklık ve dürüstlük geçiyor. O aşı tutuyor. Yalansız bir yapın
olursa insanlar o zaman farklı bir şekilde seviyor seni. Mesela geçenlerde
sıkışık bir trafikteyken bir polis gördü beni, hemen ‘vay Erdal abi, sen
kırmızı ışıkta geç, bekleme’ dedi. Bu sevgi güzel bir şey.
Dizi projesi var mı
ufukta?
Evet var. Benim ortaya çıkardığım bir proje, yüz sayfalık
bir metin var elimde. İnşallah yılbaşında kesinlik kazanacak.
Dizi sektörünün
durumu nasıl şu anda sizce?
Dizi sektörü son beş altı yıldır çok iyi işler çıkarmaya
başladı.Yurt dışında da baya tuttu. Çıta yükseltti adeta. Bu dizi sektörünün
başarısıdır. Bu sektör benim yaşam alanım. İyisiyle kötüsüyle içinde olmaktan
çok mutluyum.
Sinemadan bahsedelim
birazda. O meşhur soruyu sorayım: Hollywood’dan ya da yurt dışından hiç rol
teklifi aldınız mı?
Neden alayım ki? Aklıma, rüyalarıma hiçbir yerime koymam
bile. Bana hep saçmalık gibi gelir. Bizim burada boyutlarımız belli
yapımlarımız belli. Türkiye’deki bir sanatçının eğitiminden tut insan
ilişkilerine, reklamlardan kitleye ulaştırabilme imkânlarına kadar olan
şeylermaalesef sınırlı. Ayrıca bir lisan olayı da var. Biraz onu es geçtik.
Baştan o olmayınca da olmuyor işte. E adam seni ne yapsın o zaman. Yurtdışından
oyunculuk yapmayı hiçbir dönemimde düşünmedim. Türkiye bana yetiyor.
Kemal Sunal ile de
birçok filmde rol aldınız. Aranızdaki ilişkiyi merak ediyorum biraz aslında.
Kemal ile bizim tanışmamız çok eskidir. O dönem Kenterlerde
‘Karakolda’ diye bir oyun oynuyorum. Hem konservatuarın son sınıfındayım hem de
Yıldız Hoca beni oraya aldı. Ondan sonra 1966-67 yıllarında ‘Deli İbrahim’ diye
oyun oynadık biz. Kadro kalabalıktı bu oyunda biraz. İlk defa gazete ilanı ile
küçük figürasyon için oyuncu aradılar. O gün oraya gelenlerden biri de Kemal
Sunal’dı.
Böyle tanıştınız yani
Sunal ile…
Evet, çok da iyi dost olduk. ‘Deli İbrahim’ oyunu bittikten
sonra aradık sorduk birbirimizi, görüştük. Sonra ben askere gidip geldim ve
Ulvi Uraz ile bir oyuna başladık. Bir rol için oyuncu arıyorlardı, benim de
aklıma hemen Kemal Sunal geldi. Aradım hemen evini, “Kemal, biz Bursa’dayız,
Ulvi Hoca bir rol için oyuncu arıyor, hemen gel” dedim. Hemen atlıyorum
geliyorum dedi. Yalova’da karşıladım onu. Geldik beraber Ulvi Hoca’nın
karşısına ve Kemal’i sevdi. O amatörlüğü attıktan sonra da Ertem abi ile
tanıştılar zaten.
KIZIM OLDUĞU HABERİNİ
İLK ŞENER ŞEN VERDİ
Türk seyircisi için o
kadar çok kült filmde yer aldınız ki, sinema kariyerinizde en sevdiğiniz film
hangisi?
Ayırım yapmıyorum aslında ama Züğürt Ağa’nın yeri bir
başkadır. Anıları çok fazla çünkü. Bir de gerçekten çok iyi bir filmdi. Çekimi
de çok uzun sürdü. Ve ben kızım Zeynep’in doğum haberini Züğürt Ağa’yı çekerken
aldım. Haberi de bana Şener verdi. Sırtıma atlayarak ‘Kızın oldu, kızın oldu’
diye bağırmıştı. (gülüşmeler)
Şener Şen’le aranız
nasıl?
Çok iyidir. O da şeker gibi bir insandır, çok samimidir. Çok
güzel günler geçirdik Şener’le beraber.
Atıf Yılmaz’a da ayrı
bir parantez açmak istiyorum. Pek çok kişide olduğu gibi sizin üzerinizde de
emeği var değil mi?
Atıf abinin şöyle bir özelliği var. Bir kere Türk
sinemasının üstadlarından biri. Ayrıca Atıf abinin tiyatroya ve tiyatrocuya
karşı çok büyük bir saygısı, sevgisi ve zaafı vardı. Bizim zamanımızda
konservatuarda okuyan tiyatrocuların sinemayla karşılaşmasını sağlayan kişi
Atıf Yılmazdır. Bizi sinemaya soktu, roller verdi. Onun sayesinde bir de Ertem
abiyle karşılaştık. Bir de onun okulundan geçtik. Daha ne olsun.
EVDE BALIK
YEMEKLERİNİ BEN YAPARIM
Oldukça iyi bir damak
zevkiniz olduğunu duyduk…
A güzeldir evet. Bizim evde Güzin’le şöyle bir paylaşımımız
var. Balık yemeklerini ben yaparım.Hani evde yapılınca kokar ya,ben de balık
işini üzerime aldım. Ayrıca hala sahile inip balık da tutuyorum. Tutmasını da
pişirmesini de çok seviyorum. İzmaritin yağlı döneminde çok güzel çiğ balık
yaparım. Şöyle limonlu zeytinyağlı. Et yemeklerini de iyi yaparım, fırında
olsun ızgarada olsun. Bunlar dışında bütün zeytinyağlılar, makarnalar, pilavlar
Güzin’e ait. Kendisi Çerkez’dir, elinin lezzeti vardır yani.
Evin dışında pek
yemek yemiyorsunuz herhalde.
Evet, evin dışında çok az yerim. Ancak çok sevdiğim ve
güvendiğim birkaç yerde özellikle yemek için çıkarım. Gurme mertebesine
ulaşacak bir damak tadım var mı yok mu biliyorum ama iyi yemeyi seçerim ve
severim.