Raflardan eksik etmediğimiz
kitapların yazarları, sadece eserleriyle cezbetmiyor ilgimizi. Yaşamları,
mutlulukları, mutsuzlukları, yedikleri ve içtikleriyle de hep merak ederiz
nasıl bir hayat sürdüklerini. Pek aklımıza getirmeyiz ama bir de kronik hastalıkları
var. William Shakespeare'den James Joyce'a, Herman Melville'den George
Orwell'a kadar pek çok yazar, ömrü boyunca birçok hastalıktan muzdarip bir
şekilde hayatını sürdürmüş.
Bu hastalıklar ve takıntılar
kalemlerini etkilemiş, belki de kendilerine has üslubun gelişmesinde pay sahibi
olmuş. Kimi ömrü boyunca tüberküloza maruz kalmış, kimi depresyona tamah etmiş,
kimi de takıntılarla hayatını geçirmek zorunda kalmış. Anlayacağınız neredeyse
hiçbiri normal ve sıradan bir hayat geçirmemiş. Tam da buradan yola çıkan yazar
John J. Ross, “Shakespeare'in Titremesi Orwell'in Öksürüğü” adlı çalışmasında,
tarihe mal olmuş edebiyatçıların hastalıklarına odaklanıyor. Aynı zamanda bir
hekim, dahiliye ve enfeksiyon hastalıkları uzmanı, Harvard Üniversitesi Tıp
Fakültesi'nde öğretim üyesi Kanadalı Ross, kitaptaki isimlerin hastalıklarını
yer yer kurmaca şeklinde hikâye ederek okuyucu için hem rahat bir dil sağlıyor
hem de meraklarını cezbediyor. Bakalım büyük yazarlar, hangi hastalıklarla baş
etmek zorunda kalmış...
Titrek el yazılı Shakespeare
Üzerinden yüzlerce yıl
geçmesine rağmen hâlâ diri, hâlâ kült, hâlâ meşhur Shakespeare'in ismi ve
eserleri. Kendisine pek çok hastalık atfedilmesine rağmen ayakları yere basan
bir tahmin yürütebileceğimiz vaka titrek bir el yazısına sahip olması.
Shakespeare'in elyazmalarına bakan herkes, titrek el yazısını hemen fark
edecektir. Bu titrek el yazısını parkinson hastalığına bağlayanlar olduğu
gibi, yazar John J. Ross, parkinsonlu hastaların el yazılarının minicik
olduğunu fakat Shakespeare'in el yazısının normal boyutlarda olduğunu
belirtiyor. Shakespeare ile adı anılan bir diğer hastalık da frengi.
Eserlerinde bolca geçiyor bu hastalık ve kendisinin hastalık üzerinde bu denli
çok durmasını, yazarın da frengiden muzdarip olduğuna bağlayanlar var. Kesin
bir kanıt olmasa da ihtimaller dahilinde olduğunu belirtmekle yetinelim.
Tökezlemeden yürüyemeyen Swift
Jonathan Swift de birtakım
hastalıkların yazarlığını etkilediği isimler arasında yer alıyor. Hatta o kadar
etkiliyor ki bakın George Orwell, onun için neler söylüyor: “Hasta bir
yazardır. Çoğu insanda yalnızca aralıklarla görülen depresif ruh halinden hiç
çıkmıyordu; daha çok karamsarlıktan ya da grip sonrası etkilerinden mustarip
biri kitap yazmaya kalkmış gibi… Yine de ilginçtir ki pek az çekinceyle en çok
hayranlık duyduğum yazarlardan biridir ve hele ki Gulliver'in Gezileri
sıkılmamın imkânsız olduğu bir kitaptır.” Swift'in hastalığının muhtemelen
Ménière hastalığı olduğunu söylüyor John J. Ross. Baş dönmesi atağına sürekli
maruz kalmış ve düz yolda yürüyemez hale gelmiş. İlk başlarda bu durumu çok
fazla elma yemesine bağlamış Swift. Ağzından aktaracak olursak, “Bu sersemliği
bir oturuşta yüz tane golden elma yemeye borçluyum.” diyormuş. Fakat sonradan
bu durumun elmadan kaynaklanmadığı anlaşılmış. Bir iç kulak hastalığı olan
Ménière, yazım yaşamını da olumsuz etkilemiş uzun bir süre.
Meşhur öksürük nöbetleri ve
Orwell
Distopya denince akla ilk gelen
isimlerden biri George Orwell. Onun muzdarip olduğu hastalıkların başında ise
zatürre ve tüberküloz geliyor. Çocukluğunda pek de iyi olmayan sağlığı,
yetişkinliğinde de aynıymış. 1.90 metre boyu olmasına rağmen kilosu 77'yi hiç
geçmemiş. Sürekli hırıltılı bir öksürüğü varmış. Kanlı öksürük nöbetleri
geçirirmiş. Hayatının son dönemlerinde tüberküloz daha baskın hale gelmiş.
Aşırı derecede kilo kaybı yaşamış ve bu durum yazı hayatını oldukça fazla
etkilemiş. Sonunda hastalığa daha fazla dayanamamış ve tüberküloza yenilmiş,
hem de fiziki olarak ağır bedeller ödeyerek. Orwell'ın yaşamına baktığınızda
gördüğünüz tek renk siyah olur. Belki de ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört'
kitabındaki kasvetli ve karanlık hava, bizzat kendi hayatından geliyordur, kim
bilir…
Dönemin hastalığı tüberküloz ve
Brontë kardeşler
Brontë kardeşler,
edebiyat dünyası için oldukça önem atfedilen yazarlar arasında yer alıyor. İki
kardeşin birden yazın dünyasında bu kadar meşhur olması çok fazla karşılaşılan
bir durum değil zaten. Fakat muzdarip oldukları, hatta hayatlarını
kaybetmelerine sebep olan hastalık, dönemin en çok can alan rahatsızlıklarından
biri olan tüberkülozdu. İngiltere, o zamanlar küreselleşen bir tüberküloz
salgınının merkez üssüydü. Ross'a göre doruk noktasına ulaştığı 1800 yılında,
tüberküloz, her yıl İngiltere nüfusunun yaklaşık yüzde birini öldürdü. Lakin
Brontë kardeşlerin karşı karşıya olduğu hastalık sadece bu değil. Ross'a göre
duygu bozukluğu ve Asperger sendromuna yakın bir haleti ruhiyeye sahip
olmaları, eserlerini olumsuz değil, olumlu manada etkilemiş. Yaratıcılık ve
takıntılı bir çalışma ahlâkı, edebiyatta başarılı olmalarını sağlamış.
Aşırı stres, bipolar ve
Melville
1859 yılında Herman
Melville'nin komşusu olan Sarah Morewood, yazar hakkında şunları dile getirir:
“Herman Melville iyi değil. Ona huysuz demeyin, o hasta.” Geçip giden yılların
getirisi, Melville için pek çok zaman stres oldu. Babasının ölümü, ailesinin
servetinin çöküşü ve benzeri etkenlerin üzerinden gelmesi meşhur yazar için
kolay olmamakla birlikte edebî yönünü her zaman beslediğini söylemek mümkün.
Bir yandan da ruhsal buhranların üstesinden gelmeye çalıştı Melville. Karanlık
depresyonları, bipolar bozukluğu için bir faktör yazar Ross'a göre. Ki
Melville'nin yazdıkları, Moby Dick'in açılışındaki depresyon ve intihar
imalarında da bu durumun izlerini görüyoruz. Fakat ilerleyen dönemlerde,
özellikle ‘Billy Bud' isimli eserini kaleme almasından sonra hastalığı aşma
yönünde bir hayli çaba sarf etmiş Melville. Yazılanlara bakıldığında da epey yol
almış görünüyor.
Sorunlu gözler ve Joyce
Hayatı tek bir hastalığın
esaretinde geçen yazarlardan biri James Joyce. Yüzlerce yıldır bitmeyen
belsoğukluğu hastalığına yakalanır. Tedavi için elinden geleni yapar fakat
maalesef tam anlamıyla bir çare bulunmaz. Birçok ameliyat geçirir, farklı
yöntemlere başvurur lakin sonunda elde ettiği görme yetisini neredeyse tamamen
yitirir. Böyle bir hastalığın sonucu olarak yaşamının sonuna doğru ağır bir
depresyon geçirir, bir yandan da göz sorunu büyümektedir. John J. Ross, bu
konuda şunları söyler: “Birkaç glokom atağı geçirdi; sokağın ortasında
geçirdiği bir tanesi öyle ani ve şiddetliydi ki, acıdan gözü dönmüş bir halde
göz doktorunu baskıyı azaltsın diye irisin bir kısmını kesip almaya zorladı.”
Joyce'un görme yetisi azaldıkça işitme duyusu keskinleşir ama depresyon ve
takıntı, hayatı boyunca baki kalır. Ölmesi ise, yine acı nöbetleri içinde
olacaktır.