30 Eylül 2015 Çarşamba

1,68'lik dev Al Pacino



75 yaşında bir dev o. Sinema dünyası için bir ‘dev' tanımlamasından daha fazla şey ifade ediyor mutlaka. Bu hafta ‘Hayallerimdeki Kadın' filmiyle sinemalara konuk oluyor usta oyuncu Al Pacino. Biz de kariyerine yakından bakalım ve biraz da geçmişine doğru yola çıkalım istedik…


Francis Ford Coppola'nın ‘Baba' filmini duymayanımız yoktur. Coppola, 1972 yılında filmi için oyuncu seçmeleri sırasında oldukça ince eleyip sık dokumuştu. İş Michael Corleone karakterine gelince Broadway'de izlediği bir oyundaki genç oyuncunun performansı onu çok etkilemişti. Oyunun bitmesinin ardından büyülenmiş bir şekilde kulise gitmiş ve bu gence projesinden bahsetmişti. Teklifi düşünmeden kabul eden genci pek çoğumuz Michael Corleone rolüyle hatırlıyor belki de. Lakin sinema serüveni bu tek role saplanıp kalmadı. Aksine bu rol, sıçrama tahtası işlevi gördü bir nevi. Evet, Al Pacino'dan bahsediyoruz. Coppola keşfetti kendisini belki ama o olmasa da elbet keşfedilecekti. Aslında usta yönetmen, rol için Al Pacino'yu seçtiğinde ekibin neredeyse tamamı buna itiraz etmişti. Jack Nicholson ve Robert Redford gibi isimlerin kendisine önerildiği Coppola ise söylenenlere kulak asmadı ve onda karar kıldı. Henüz genç ama artık meşhur bir oyuncu olan Al Pacino, filmi beyazperdede hiç izlemez. Nedenini kendisinden dinleyelim: “The Godfather'ı perdede hiç izleyemedim o zamanlar. Çünkü vizyona girdiği zamanlarda çok gergindim. Rol aldığım filmi izlemek eski bir fotoğrafıma bakmak gibi sıkıcıydı benim için.”

Şüphesiz ‘Baba', Pacino'nun başarılı olduğu tek film değil. ‘Serpico', ilk ve tek Oscar ödülünü aldığı ‘Kadın Kokusu', ‘Scarface', ‘Carlito'nun Yolu' ve ‘Heat' gibi pek çok başarılı performansları sığdırdı kariyerine, sığdırmaya da devam ediyor. Peki, nereden geliyor usta oyuncudaki bu yetenek? Biraz geçmişine gidelim.

1940'ta New York'ta doğar Alfredo James Pacino. New York'ta doğar doğmasına fakat aslen Sicilyalıdır. Anne babası, Pacino henüz iki yaşındayken boşanır. Dedesiyle beraber büyür, baba sevgisinden mahrumdur. Okul döneminde amatör oyunlarda sahne alır. Arkadaşları ona yetenekli olduğunu ve bu yeteneğini değerlendirmesi gerektiğini söyler sürekli. Pacino, kendisine yapılan bu telkinleri dikkate alır ve New York'ta tiyatro okumaya başlar. Maddi durumu yetersizdir. Bu sebeple okulu yarıda bırakır. Çeşitli işler yaparak geçimini sağlar. Lakin tiyatrodan bir türlü kopamaz. Ufak rollerde sahnede kendini gösterir. Kırılma noktası ise Broadway'de sahne almasıdır. Coppola'yı derinden etkileyen performansı, kendisine Hollywood'un kapılarını açar. Şeytanın bacağı kırılmıştır artık.

Geç gelen Oscar ve enfes performanslar

45 yıllık sinema kariyerine pek çok kaliteli yapım sığdırdı usta oyuncu. Fakat sinema dünyasının en prestijli ödüllerinden biri olan Oscar'a uzanması pek de kolay olmadı. Tam yedi kere aday oldu fakat Oscar heykelciğine 1992 yılında ‘Kadın Kokusu' filmindeki performansıyla uzandı. Gözleri görmeyen bir emekli subayı canlandırıyordu filmde. Rolünün hakkını sonuna kadar vermişti. Geçtiğimiz senelerde -yine geç de olsa- Amerikan Film Endüstrisi, 35. Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü vermişti. Ünlü aktör konuşmasında şunları söylemişti: “Çoğu zaman bir nevi hislerime hitap eden şeyleri yapmaya çalıştım. Bazen yaptım bazen yapamadım. Gerçekten hissettiğiniz şeyi yapmak tabii eğer yapabilirseniz ya da yapacak kadar şanslıysanız iyi bir tecrübedir.”


Al Pacino, birçok filmde rol aldı almasına ama yine pek çok rolü de geri çevirdi. Şimdi sorsak belki pişman oldum diyebileceği rollerdi bunlar. ‘Kramer Kramer'e Karşı', ‘Kıyamet' ve meşhur ‘Yıldız Savaşları' reddettiği roller arasında. ‘Kıyamet' filmindeki rolü geri çevirmesi ise farklı bir nüansı içinde barındırıyor. Yönetmen Coppola, Al Pacino'yu sinema dünyasına kazandıran isim bildiğiniz üzere. Bu filmdeki Yüzbaşı Benjamin rolü içinse Al Pacino'yu düşünüyordu. Fakat o, ince bir üslupla bu rolü reddederek şu cümleyi söyledi: “İstediğin her şeyi yaparım, sadece seninle savaşa gidemem.” Aradan birkaç yıl geçti. Bu sefer sıra ‘Baba 3'ün çekimlerine gelmişti. Fiyat konusunda anlaşamadılar, usta oyuncu 5 milyon doları beğenmemişti çünkü. Coppola'nın verdiği cevap ise, birkaç yıl önceki hıncını alacak türdendi: “Ben de o zaman yeni bir senaryo yazar ve filmin başlangıcına Michael Corleone'nin cenaze törenini koyarım.”

Robert De Niro ile Al Pacino arasında hep kıyas yapılır, hangisi daha iyi oyuncu diye. Aslında bu kıyas, anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı sorusuna benzer. Al Pacino'nun bir röportajında bu konu hakkında söylediklerine kulak verelim: “Robert De Niro'yla aramda her zaman bir rekabetin olduğu düşünüldü. Bobby'yi çok iyi tanırım, iyi arkadaşımdır ve kariyer yolculuğumuzda aynı deneyimleri tattık. De Niro'nun komedi tarafına bayılıyorum, o gerçek bir dahi.” 75 yaşını deviren usta oyuncuyla beyazperdede daha pek çok kez buluşmayı ümit ediyoruz.






 Al Pacino'nun en iyi beşi

Biliyoruz, kariyeri içinde pek çok efsane karakteri barındıran bir oyuncunun filmografisi içinde eleme yapmak kolay bir iş değil. Ama olsun, biz yine de en iyi beş film listesi yapalım…


Baba, ‘Michael Corleone' (1972)
Pacino'yu Pacino yapan film. Gelmiş geçmiş en iyi yapım ve uyarlamalardan biri olan filmde, yetenekli oyuncunun başrolü üstlenmesi ise başlı başına kariyerini değiştiren bir şey. İyi ki de olmuş…


Serpico, ‘Polis Serpico' (1973)
Işığı parlayan yetenek, ‘Baba'dan sonra Serpico ile karşımıza çıktı. Gerçek bir karakteri beyazperdeye taşımak hiç de kolay olmadı onun için, lakin üstesinden en iyi şekilde geldi. Sidney Lumet gibi usta bir yönetmenle çalışması ise onun için büyük bir şanstı.


Yaralı Yüz, ‘Tony Montana' (1983)
Yeraltı dünyasının en azılı karakterlerinden biri olan Tony Montana rolünü, efsaneleşen bir performansla yansıttı beyazperdeye. Film neredeyse kült hale geldi ve hâlâ Pacino'nun en iyi rolleri arasında yer alıyor.


Kadın Kokusu, ‘Albay Frank Slade' (1992)
Ve Oscar'a uzandığı film... Tecrübesine tecrübe, yeteneğine yetenek kattığı günler ve bu sefer Akademi'nin gözünden kaçmadı bu yetenek. Albay Frank Slade rolünü canlandırdığı filmde en iyi erkek oyuncu ödülünün sahibi oldu Pacino. Ne bundan önce ne de sonra daha da bu ödüle ulaşamadı zaten.


Şeytanın Avukatı, ‘John Milton' (1997)
Karizmasının doruk noktasına ulaştığı günler ve John Milton, bir diğer isimle şeytan karakterine insan suretinde giren bir oyunculuk. Oyunculuk ise izlenesi...


29 Eylül 2015 Salı

Damak tadınıza göre kuru fasulye



Kuru fasulye bu toprakların olmazsa olmazı. Neredeyse her şehrin kendine has bir fasulyesi ve yemeği bulunuyor. Fakat İstanbul'un meşhur bir semti var ki, akıllara bir camiyi bir de fasulyeyi getiriyor. Süleymaniye'nin meşhur kuru fasulyecilerinde fasulyelerin tadına baktık...


Eski yıllardan beri bazı semtlerle özdeşleşmiş tatlar vardır. Balık yemek için ya Eminönü'ne ya da Kumkapı'ya gidersiniz. Börek deyince akıllara hemen Sarıyer gelir, büryan deyince de Fatih... Peki ya kuru fasulye? Tabii ki Süleymaniye. Kelimeler arasında bile bir kafiye var. Süleymaniye deyince artık ilk olarak akla Mimar Sinan'ın eseri Süleymaniye Camii, daha sonra da yan yana dizilmiş kuru fasulyeciler geliyor. Caminin hemen karşısında külliye olarak 15. yüzyılda yapılmış olan sıbyan mektebi, bugünün kuru fasulyecilerine ev sahipliği yapıyor. Müdavimleri arasında her sınıftan insan var. Üniversiteden profesörler, cami cemaati, öğrenciler, turistler... Caminin yanı başındaki masalara oturup bir el ediyorlar garsona. Sırasıyla masaya şöyle hali vakti yerinde bir tabak kuru fasulye, yanında tane tane şehriyeli pirinç pilavı ve yoğurt söylüyorlar. Turşuyu da unutmayalım tabii. Üstüne mi? Burada iki seçenek var, ya üzerinde bol tahinli kabak tatlısı ya da bol cevizli bir Kemalpaşa. Sizin damağınız çatlamasın da kimin çatlasın.
 
Tamam tamam, biraz fazla abarttık sanki. O kadar anlattık, peki hangi lokantada yemek yenilecek? Hepsi de güzel, şunu tercih edin diyebileceğimiz bir adres yok. Lakin az da olsa farkları var birbirinden. Zaten hepi topu üç lokanta var. Ali Baba Kanaat Lokantası, Erzincanlı Ali Baba ve Beydağı Kuru Fasulyecisi. Üçünün de aralarında küçük farklar var. Kiminin acısı biraz daha fazla, kiminin fasulyesi daha büyük kiminin de yağı fazla. Okuyun, damak tadınıza uygun olanına siz karar verin.


 İlk fasulyeci: Ali Baba Kanaat Lokantası
 

Süleymaniye'nin ilk kuru fasulyecisi burası. Tarihi olarak da bir önemi var yani. Özel elekten geçen 11 milimlik dermason fasulyesinden yapılıyor burada yemek. Kullanılan malzemeler de birinci sınıf. 76 yıllık mekânın sahibi Ayhan Bey, dokunuşun da önemli olduğunun altını çiziyor. Ustaların yıllardır değişmeyen mahareti de burada ortaya çıkıyor. Bu kadar konuşma yeter, alalım ortaya şöyle yağlısından bir tabak kuru fasulye. O günkü kırmızıbiberlerin kısmetiyle acısı bol bir fasulye yiyoruz. Yağı, kıvamı gayet yerinde. Fasulyeler büyük büyük. Yanında gelen pirinç pilavı da tane tane. Fiyatlar nasıl peki? Kuru 7, kuru+pilav 11 lira. Ortaya bir yoğurt ve üstüne de bir kabak tatlısı alırsanız fiyat biraz daha artar, bizden söylemesi.


Acıdan kaçanlar için: Erzincanlı Ali Baba


Semtin en eski ikinci fasulyecisi burası. Hemen söyleyelim, Kanaat Lokantası'ndan aldığımız tatla neredeyse aynı. Ancak buradaki tabak öncekine göre daha sulu. Ekmek bandırmak isteyenler tercih edebilir. Eskiden bir olan bu iki işletme sonradan ayrılarak farklı müesseseler halini almış. Şu anki aşçı da zaten önceden Kanaat Lokantası'nda çalışıyormuş, şimdi ise Erzincanlı Ali Baba'da. Mekânlar arasında az bir tat farkının olması da bundan geliyor. Buradaki fasulyenin acısı ve yağı biraz daha az. Yemeğin tadına biraz daha fazla varılmasını sağlıyor bu durum. Burada da 11 milimlik Erzincan dermason fasulyeleri kullanılıyor. Barış Ustak, kevgirle değil de kaşıkla çalıştıklarını söylüyor. Nedeni ise fasulyeyi çok fazla kuru yapmak istememeleri, biraz sulu olmalı ustaya göre. Bir bilgi daha veriyor bize. Süleymaniye'deki fasulyeciler arasında bir tek Erzincanlı Ali Baba fasulyelerini bakır kazanda pişiriyor. İllaki fazladan bir tat katıyordur bakırda pişmesi. Fiyatlara gelelim. Kuru fasulye burada da 7 lira, bir de yanına pilav eklerseniz 11 lira ödeme yapıyorsunuz.


Öğrenciler için ideal: Beydağı Kuru Fasulyecisi


Kanaat ve Erzincanlı Ali Baba lokantalarına göre daha yeni bir mekân Beydağı Kuru fasulyecisi. Fakat bu duruma çok aldanmayın. Neredeyse en tecrübeli ve daha önceden Kanaat Fasulyecisi'nin ustalarından olan Mustafa Usta pişiriyor yemekleri. Mustafa Usta, diğer iki müesseseyle aynı kalitede fasulyenin kullanıldığını söylüyor. Fakat bir fark var. Buradaki fasulyeler 11 değil 10 milim. Bir tabak alıyoruz ve hemen tadına bakıyoruz. En az acılı tabakla burada karşılaşıyoruz. Fasulyenin yaz aylarında az acılı olması mide için artı tabii. Bunun haricinde öyle aman aman bir fark yok, fiyat dışında. Buraya öğrenci mekânı dersek abartmış olmayız. Burada kuru fasulye, pilav, salata, yoğurt ve içeceğe 9 lira ödüyorsunuz. Gayet makul görünüyor değil mi?