75
yaşında bir dev o. Sinema dünyası için bir ‘dev' tanımlamasından daha fazla şey
ifade ediyor mutlaka. Bu hafta ‘Hayallerimdeki Kadın' filmiyle sinemalara konuk
oluyor usta oyuncu Al Pacino. Biz de kariyerine yakından bakalım ve biraz da
geçmişine doğru yola çıkalım istedik…
Francis Ford Coppola'nın ‘Baba'
filmini duymayanımız yoktur. Coppola, 1972 yılında filmi için oyuncu seçmeleri
sırasında oldukça ince eleyip sık dokumuştu. İş Michael Corleone karakterine
gelince Broadway'de izlediği bir oyundaki genç oyuncunun performansı onu çok
etkilemişti. Oyunun bitmesinin ardından büyülenmiş bir şekilde kulise gitmiş ve
bu gence projesinden bahsetmişti. Teklifi düşünmeden kabul eden genci pek
çoğumuz Michael Corleone rolüyle hatırlıyor belki de. Lakin sinema serüveni bu
tek role saplanıp kalmadı. Aksine bu rol, sıçrama tahtası işlevi gördü bir
nevi. Evet, Al Pacino'dan bahsediyoruz. Coppola keşfetti kendisini belki ama o
olmasa da elbet keşfedilecekti. Aslında usta yönetmen, rol için Al Pacino'yu
seçtiğinde ekibin neredeyse tamamı buna itiraz etmişti. Jack Nicholson ve
Robert Redford gibi isimlerin kendisine önerildiği Coppola ise söylenenlere
kulak asmadı ve onda karar kıldı. Henüz genç ama artık meşhur bir oyuncu olan
Al Pacino, filmi beyazperdede hiç izlemez. Nedenini kendisinden dinleyelim:
“The Godfather'ı perdede hiç izleyemedim o zamanlar. Çünkü vizyona girdiği
zamanlarda çok gergindim. Rol aldığım filmi izlemek eski bir fotoğrafıma bakmak
gibi sıkıcıydı benim için.”
Şüphesiz ‘Baba', Pacino'nun
başarılı olduğu tek film değil. ‘Serpico', ilk ve tek Oscar ödülünü aldığı
‘Kadın Kokusu', ‘Scarface', ‘Carlito'nun Yolu' ve ‘Heat' gibi pek çok başarılı
performansları sığdırdı kariyerine, sığdırmaya da devam ediyor. Peki, nereden
geliyor usta oyuncudaki bu yetenek? Biraz geçmişine gidelim.
1940'ta New York'ta doğar
Alfredo James Pacino. New York'ta doğar doğmasına fakat aslen Sicilyalıdır.
Anne babası, Pacino henüz iki yaşındayken boşanır. Dedesiyle beraber büyür,
baba sevgisinden mahrumdur. Okul döneminde amatör oyunlarda sahne alır.
Arkadaşları ona yetenekli olduğunu ve bu yeteneğini değerlendirmesi gerektiğini
söyler sürekli. Pacino, kendisine yapılan bu telkinleri dikkate alır ve New
York'ta tiyatro okumaya başlar. Maddi durumu yetersizdir. Bu sebeple okulu
yarıda bırakır. Çeşitli işler yaparak geçimini sağlar. Lakin tiyatrodan bir
türlü kopamaz. Ufak rollerde sahnede kendini gösterir. Kırılma noktası ise
Broadway'de sahne almasıdır. Coppola'yı derinden etkileyen performansı,
kendisine Hollywood'un kapılarını açar. Şeytanın bacağı kırılmıştır artık.
Geç
gelen Oscar ve enfes performanslar
45 yıllık sinema kariyerine pek
çok kaliteli yapım sığdırdı usta oyuncu. Fakat sinema dünyasının en prestijli
ödüllerinden biri olan Oscar'a uzanması pek de kolay olmadı. Tam yedi kere aday
oldu fakat Oscar heykelciğine 1992 yılında ‘Kadın Kokusu' filmindeki
performansıyla uzandı. Gözleri görmeyen bir emekli subayı canlandırıyordu
filmde. Rolünün hakkını sonuna kadar vermişti. Geçtiğimiz senelerde -yine geç
de olsa- Amerikan Film Endüstrisi, 35. Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü vermişti.
Ünlü aktör konuşmasında şunları söylemişti: “Çoğu zaman bir nevi hislerime
hitap eden şeyleri yapmaya çalıştım. Bazen yaptım bazen yapamadım. Gerçekten
hissettiğiniz şeyi yapmak tabii eğer yapabilirseniz ya da yapacak kadar
şanslıysanız iyi bir tecrübedir.”
Al Pacino, birçok filmde rol
aldı almasına ama yine pek çok rolü de geri çevirdi. Şimdi sorsak belki pişman
oldum diyebileceği rollerdi bunlar. ‘Kramer Kramer'e Karşı', ‘Kıyamet' ve
meşhur ‘Yıldız Savaşları' reddettiği roller arasında. ‘Kıyamet' filmindeki rolü
geri çevirmesi ise farklı bir nüansı içinde barındırıyor. Yönetmen Coppola, Al
Pacino'yu sinema dünyasına kazandıran isim bildiğiniz üzere. Bu filmdeki
Yüzbaşı Benjamin rolü içinse Al Pacino'yu düşünüyordu. Fakat o, ince bir
üslupla bu rolü reddederek şu cümleyi söyledi: “İstediğin her şeyi yaparım,
sadece seninle savaşa gidemem.” Aradan birkaç yıl geçti. Bu sefer sıra ‘Baba
3'ün çekimlerine gelmişti. Fiyat konusunda anlaşamadılar, usta oyuncu 5 milyon
doları beğenmemişti çünkü. Coppola'nın verdiği cevap ise, birkaç yıl önceki
hıncını alacak türdendi: “Ben de o zaman yeni bir senaryo yazar ve filmin
başlangıcına Michael Corleone'nin cenaze törenini koyarım.”
Robert De Niro ile Al Pacino arasında
hep kıyas yapılır, hangisi daha iyi oyuncu diye. Aslında bu kıyas, anneni mi
daha çok seviyorsun babanı mı sorusuna benzer. Al Pacino'nun bir röportajında
bu konu hakkında söylediklerine kulak verelim: “Robert De Niro'yla aramda her
zaman bir rekabetin olduğu düşünüldü. Bobby'yi çok iyi tanırım, iyi
arkadaşımdır ve kariyer yolculuğumuzda aynı deneyimleri tattık. De Niro'nun
komedi tarafına bayılıyorum, o gerçek bir dahi.” 75 yaşını deviren usta
oyuncuyla beyazperdede daha pek çok kez buluşmayı ümit ediyoruz.
Al
Pacino'nun en iyi beşi
Biliyoruz, kariyeri içinde pek
çok efsane karakteri barındıran bir oyuncunun filmografisi içinde eleme yapmak
kolay bir iş değil. Ama olsun, biz yine de en iyi beş film listesi yapalım…
Baba,
‘Michael Corleone' (1972)
Pacino'yu Pacino yapan film.
Gelmiş geçmiş en iyi yapım ve uyarlamalardan biri olan filmde, yetenekli
oyuncunun başrolü üstlenmesi ise başlı başına kariyerini değiştiren bir şey.
İyi ki de olmuş…
Serpico,
‘Polis Serpico' (1973)
Işığı parlayan yetenek, ‘Baba'dan
sonra Serpico ile karşımıza çıktı. Gerçek bir karakteri beyazperdeye taşımak
hiç de kolay olmadı onun için, lakin üstesinden en iyi şekilde geldi. Sidney
Lumet gibi usta bir yönetmenle çalışması ise onun için büyük bir şanstı.
Yaralı
Yüz, ‘Tony Montana' (1983)
Yeraltı dünyasının en azılı
karakterlerinden biri olan Tony Montana rolünü, efsaneleşen bir performansla
yansıttı beyazperdeye. Film neredeyse kült hale geldi ve hâlâ Pacino'nun en iyi
rolleri arasında yer alıyor.
Kadın
Kokusu, ‘Albay Frank Slade' (1992)
Ve Oscar'a uzandığı film...
Tecrübesine tecrübe, yeteneğine yetenek kattığı günler ve bu sefer Akademi'nin
gözünden kaçmadı bu yetenek. Albay Frank Slade rolünü canlandırdığı filmde en
iyi erkek oyuncu ödülünün sahibi oldu Pacino. Ne bundan önce ne de sonra daha
da bu ödüle ulaşamadı zaten.
Şeytanın
Avukatı, ‘John Milton' (1997)
Karizmasının doruk noktasına
ulaştığı günler ve John Milton, bir diğer isimle şeytan karakterine insan
suretinde giren bir oyunculuk. Oyunculuk ise izlenesi...