10 Kasım 2014 Pazartesi

Bir Nolan var, Nolan’dan içeri


2000’li yılların dâhi yönetmeni. Çektiği yedi filmden altısı IMDB Top 250 listesinde. Her yeni filmi, milyonlarca hayranının yoğun ilgisine mazhar olan bir yönetmen, daha doğrusu sanatçı. Evet, Christopher Nolan’dan bahsediyoruz. Bu hafta vizyona giren yeni filmi ‘Interstellar’ ile karşımızda tekrar. Peki henüz 44 yaşında olan Nolan, genç yaşında böyle bir itibarı nasıl yakaladı?


Fast-food lokantalarında menünün yanında verilen çizgi roman karakterinin oyuncağını efsaneye dönüştürmüş bir isim kendisi. Hollywood’un dâhi yönetmeni Nolan, 1970’te doğan bir Londralı. Babası bir İngiliz reklam yazarı, annesi ise Amerikalı hostes. Hani daha çocukluğunda ileride ne olacağı belli olan insanlar vardır ya, Christopher Nolan da bunlardan biri işte. Küçük yaşlarından itibaren yönetmen olmayı kafasına koymuş, yedi yaşındayken de babasının kamerasıyla ilk kısa metrajlı filmini çekmiş.

Eve giren hırsız ve hırsızdan mülhem ilk film

Christopher Nolan, ortaöğrenimini Haileybury and Imperial Service College’de tamamladıktan sonra lisans eğitimi için University College London’a geçer. Okuduğu bölüm İngiliz edebiyatıdır. Okuldayken sürekli kısa metrajlı filmler çeker. İleride adından söz ettirecek farklı ve kendine has senaryoların temelleri o dönemlerde atılmaya başlar. 1997’de film prodüktörü Emma Thomas ile evlenir Nolan. O sıralarda ise Graham Swift’in “Waterland” kitabına tabiri caizse kafayı takmıştır. Çok sonraları yönetmenliğini yapacağı ‘Inception’ (2010) gibi filmlerin temelini, bu romanda geçen eşzamanlılık unsurlarına borçludur. Velhasıl-ı kelam, tam bu sırada bir gün hırsız girer evine. Nolan, oldukça etkilenir bu olaydan ve kendisinin ilk özgün senaryosu olan Following (1998) bu esnada ortaya çıkar. Ertesi yıl ise bu hikâyeyi beyazperdeye aktarır ve ilk uzun metrajlı filmini çeker.

Following ortalama bir filmdir ve ortaya çıkan sonuç Nolan’ı tatmin etmez. İstediği şey dehasını tüm yönleriyle ortaya koyan bir esere imza atmaktır. Tam da bu sırada Nolan’ın adını tüm dünyaya duyuracak film olan Memento’nun (2000) yapımları başlar. ‘Memento Mori’ isimli kısa bir hikâyeden uyarlanan film oldukça sıra dışı ve Nolan’ın üslubunu sonuna kadar yansıtan bir yapım olur. Tersten akan bir hikâye söz konusudur ve kurgu, normal bir sinema izleyicisinin tahayyül etmekte zorlanacağı bir kurgudur. Film tüm dünyada ciddi yankı uyandırır ve yönetmenin başarısı pek çok ülkede dilden dile dolaşır.

Nolan, Batman’a el atıyor

Memento inanılmaz bir şöhret ve itibar getirir Nolan’a. Üzerinden henüz iki yıl geçmiştir ki bu sefer başrollerini Al Pacino, Robin Williams ve Hilary Swank’in paylaştığı “Insomnia” (2002) yapımına girişir. Bu yapımı da ilgi görür fakat Memento’nun sahip olduğu şöhrete ulaşamaz. Artık daha ciddi projelere girişmenin vakti gelmiştir. Nolan, kolları sıvar ve oldukça meşhur bir karakterin hikâyesini beyazperdeye aktarmak için çalışmalara başlar. O isim Bruce Wayne’den başkası değildir. Bilindik ismiyle Batman. Üç filmlik bir seri halinde kurar projeyi Nolan. İlk film 2005 yılında “Batman Begins” olarak selamlar izleyiciyi.

Nolan’ın Batman profili, kendinden önceki Batman profillerinden oldukça farklıdır. Ve izleyici, bu Batman’i daha çok sever. Önceki versiyonlarında yer alan trajikomik yapı artık yerini sadece trajik bir duruma bırakmıştır ve daha karanlık bir atmosfer vardır. Herkes üçlemenin devam filmlerini merakla beklerken araya bir film sıkıştırır yönetmen: “The Prestige” (2006) İki illüzyonist arasındaki rekabeti anlatan yapıt türünün en kaliteli işlerinden biri olarak görülecektir.


Her filmi merakla beklenen ve rüştünü ispat etmiş bir yönetmen olmuştur artık Nolan. Sıra Batman serisinin ikinci filmine gelmiştir. “The Dark Knight” (2008) vizyona girdiğinde, sinema salonlarında neredeyse izdiham yaşanır. Batman’i bir süper kahramanın ötesine taşıyan Nolan, hikâyeyi kendi üslubuyla ve oldukça farklı bir şekilde verir. Sorunlu bir karakter olan Bruce Wayne’in yanına bir de Heath Ledger’ın canlandırdığı Joker karakterini ekler. Ve pek çok kişiye göre bir başyapıt ortaya çıkarır. Nolan’ın elini değdirdiği her şey altına dönüşüyordur sanki.

“Daha iyisini yapamaz artık” denilen anlarda sinemaseverlerin karşısına onları daha da şaşırtacak projelerle çıkıyordu Nolan. Bir sonraki projesiyse “Inception”du. (2010) Uzun süredir gerçekleştirmeyi planladığı bir yapımdı bu. İzleyicinin kafasını allak bullak etmek istiyordu. Senaryosu baştan sona kendisine ait olan bu film, vizyona girdikten sonra uzun süre konuşuldu, üzerine teoriler üretildi ve tüm dünyada yankılandı. Artık sıra Batman efsanesine son noktayı koymaya gelmişti. “The Dark Knight Rises” (2012) ile Nolan, üçlemenin son halkasını tamamlıyordu. Arkasında ise milyonlarca hayran bırakmıştı.

Aradan geçen iki yıldan sonra şimdi de “Interstellar” filmiyle karşımızda beyazperdenin dâhi yönetmeni. Michael Caine gibi kemikleşmiş seçimlerin yanı sıra Nolan bu filmde tercihini Matthew McConaughey, Anne Hathaway ve Jessica Chastain’dan yana kullanıyor. Empire dergisine verdiği röportajda ise film için şu cümleleri sarf ediyor: “Aslına bakılırsa, Interstellar alıştığımız o klasik yapıya sahip bir film, lakin anlatı ögelerinin tazeliği onun değerini artıran özelliği. Hatta, benim çocukluğumda izlediğim büyük gişe filmlerine benzetiyorum onu bu yanıyla; zeki, meydan okuyucu, tansiyonu sürekli ayakta tutan yapısıyla. Bir açıdan da Inception’ın aynadaki yansıması aslında Interstellar. Inception’ın içe daraldığı yerde, o dışa açılan bir film.” Her yapımında ‘kurgunun dibine vuran’ Nolan’ın yeni filminde bizleri nelerin beklediği ise merak konusu. Henüz erken tabii fakat Stanley Kubrick alınmaz ise kendisi için modern zamanların Kubrick’i olma yolunda hızla ilerliyor dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız herhalde.

Christopher Nolan hakkında eksantrik bilgiler

-Her ne kadar hayatı kadraja bağlı olsa da Christopher Nolan’ın renk körü olduğunu pek çoğumuz bilmeyiz. Kırmızı ve yeşili göremiyor.

-Bir James Bond hayranı.

-Stanley Kubrick ve Ridley Scott favori yönetmenlerinden.

-Sinemaya çok genç yaşta âşık olan Nolan, henüz yedi yaşındayken babasının 8 mm kamerasıyla çektiği gerçeküstü bir kısa metraj film olan “Tarantella” PBS kanalında gösterildi.

-Nolan, 3 filmlik bir Batman serisini baştan aşağıya çeken ilk yönetmen.

-E-mail adresi yok. Asistanı okuması için önemli mailleri bastırıp veriyor.

-Hafta sonları asla çalışmıyor.

-Sıcak çay bağımlısı.

-Film yapmadan önce iki haftasını babasının daktilosunda orijinal fikri yazarak geçiriyor.