21 Mayıs 2014 Çarşamba

Kapadokya'nın İncisi: Aksaray




Doğal ve tarihî zenginliklerle bezeli Anadolu'da öyle çok dikkat çekmeyen güzellikler var ki. Hanları, camileri, kervansarayları, medreseleri, höyükleri ve vadileriyle Anadolu’nun adeta saklı cennetlerinden biri Aksaray. Baştan peşin peşin söyleyelim, hem kültürel hem de doğal güzellikleri yönüyle bu kadar hoş bir şehir beklemiyorduk. Dolayısıyla kenti gezip gördükten sonra kendi kendimize biraz hayıflanmadık değil. Şunu da belirtelim; Aksaray, etrafındaki birçok büyük şehrin gölgesinde kalmış. Yerel halk bu durumdan oldukça üzgün. Kayseri ve Nevşehir’in sahip olduğu turistik reklamı bir türlü sergileyemiyor bu şehir. Biraz gölgede kalması da bundan olsa gerek.

Genelde İstanbul’daki Aksaray semti ile şehir olan Aksaray hep karıştırılır. Fakat bunun da bir hikâyesi var. Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde Aksaray ili, Anadolu ve imparatorluk için oldukça önemli bir merkezmiş. Şehir manevî yönden oldukça önemli isimlere ev sahipliği yaparken Anadolu’nun merkezinde bulunmasından ötürü stratejik bir konuma sahipmiş. Fakat İstanbul fethedildikten sonra Fatih Sultan Mehmet, pek çok Aksaraylıyı İstanbul’a yerleştirmiş. İstanbul’daki Aksaray’ın ismi buradan çıkmış. Laleli de böyle kurulmuş, Ortaköy de. Aksaray kentinde Laleli ve Kurtuluş mahalleleri ile Ortaköy ilçesi olduğunu eminiz duymamışsınızdır. Fatih döneminde İstanbul’a gitmeyip de Aksaray’da kalanların oturduğu mahallenin adı ise Kalanlar Mahallesi. Bugün hâlâ böyle bir mahalle var.

Şehre girdiğimiz anda tüm heybetiyle Hasan Dağı karşılıyor bizi. Görüntüsüyle bizleri selamlıyor adeta. Başı dumanlı, zirve tarafları karlı. 3268 metre yüksekliğiyle de Orta Anadolu’nun en yüksek dağlarından biri. Sadece bu görüntüden ibaret değil Hasan Dağı. Yaz-kış hem spor aktivitelerine hem de kültür turizmine ev sahipliği yapıyor. Dağın yamaçlarına doğru yürürken pek çok kilise ve Selçuklu dönemi eseriyle karşılaşıyoruz. Yolumuza devam ederken Ihlara Vadisi sapağına çeviriyoruz direksiyonumuzu.

Amerika’nın Grand Canyon’u varsa bizim de Ihlara Vadimiz var

Güzel bir hava. Sarı yeşil ağaçların hüzünlü görüntüsü, usul usul akan Melendiz Çayı’nın sesi, güneşin enfes renkleriyle buluşunca, o kadar dinlendirici bir tablo ortaya çıkıyor ki, burası Ihlara Vadisi. Dünyada görülmesi gereken doğal güzellikler sıralamasında ilk on içinde yer alıyor vadi. Hasan Dağı üzerindeki lavların aşınması sonucunda oluşan Ihlara Vadisi, hem sahip olduğu peri bacalarıyla doğal güzellikleri içinde barındırıyor hem de spor amaçlı gelen turistlere yürüyüş imkânı sağlıyor. Melendiz Çayı, milyonlarca yıllık bir sürecin sonunda 14 kilometre uzunluğunda ve yüksekliği yer yer 100-150 metreye ulaşan kanyon görünümlü bu vadiyi meydana getirmiş. Turistik amaçla özel düzenlemeler de geçirmiş olan vadiye yaklaşık 400 basamaklı bir merdivenle inilebiliyoruz.


 Ihlara Vadisi’nin tarihi 6. yüzyıldan başlıyor. Vadi boyunca yürüdükçe kayalara oyulmuş sayısız barınaklar, mezar ve kiliselerle karşılaşıyoruz. Hem doğal bir ortamda yürüyüş yapıyor hem de tarihi eserlere tanıklık ediyoruz. Uzunca bir yürüyüşten sonra güneşin batışına az bir zaman kaldığını fark ediyoruz. Suyun üzerine ışıl ışıl akseden güneş erken batmamak için nazlanırken biz de bunu fırsat bilip hızlanıyoruz. Bunca yol yürümemize rağmen yorulmuyoruz adeta. Vadiden çıkıyor ve şimdi de rotamızı Aksaray’ın en önemli manevi yüzü olan Somuncu Baba Külliyesi’ne çeviriyoruz.

Somuncu Baba’nın diyarı

Somuncu Baba denildiğinde akıllara genelde Malatya’nın Darende ilçesindeki türbe gelir. Lakin işin aslı gerçekten de öyle mi? Aksaray halkı, başlı başına bu konudan oldukça muzdarip. İnsanlarla konuştuğumuzda da ilk yakındıkları şey bu konu oluyor: “Somuncu Baba’nın kabri aslında buradadır, biz yeterince anlatamadık, tanıtamadık. Biz de Somuncu Baba’nın evlatlarıyız. O, burada medfundur!” Aksaraylılar böyle diyor. Sahi, Somuncu Baba’nın türbesi gerçekten nerede? Aslında her ne kadar iki şehir bu türbenin kendi illerinde olduğunu iddia etse de kesin bir sonuca varamayacaklarında aynı fikirdeler. Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Doğan, yüzde yüz Somuncu Baba’nın medfun olduğu yer Darende ya da Aksaray’dır demiyor lakin eldeki güçlü kanaatler, bu zatın kabrinin Aksaray’da olduğunu destekliyor. Birçok akademik kaynak, tabakat kitapları ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Somuncu Baba’nın Aksaray’da medfun olduğu görüşünü vurguluyor.


Yakın zamanda oldukça geniş çaplı bir restorasyondan sonra Aksaray halkı, Somuncu Baba Külliyesi’ne kavuşmuş. Külliyede Şeyh Hamid-i Veli’nin camisi, çilehanesi ve türbesi dâhil pek çok güzel yapı bulunuyor. Somuncu Baba’nın Aksaray’daki kabrinin üzeri üzüm salkımlarıyla bezenmiş asma yapraklarıyla gölgeleniyor. Hazirede ise onun soyundan gelenler yatıyor.  Fakat bu türbenin şöyle bir özelliği var. Türbe, darü’l-ervah denilen geniş bir mezarlığın içinde yer alıyor. Gelin bu mezarlıkla ilgili Evliya Çelebi’nin söylediklerine kulak verelim: “Bu şehirde yedi binden fazla büyük evliyanın yattığı söylenir. Darü’l-ervah denilen bu yere nice defalar nur inmiştir. Üzüntülü olan bir kimse burayı ziyaret etse, üzüntüsü gider.” Şimdilerde gayet güzel bir Somuncu Baba Külliyesi’ne sahip olan Aksaray halkının en büyük isteği ise zihinlerdeki yanlış algının kırılması.